Soner Yalçın yazdı Düşman yaratmak

Karlheinz Stockhausen (1928-2007)… Dünyaca tanınan Almanya'nın önde gelen klasik müzik bestecisi. Klasik müzikte alışılmış kalıplardan ayrılmayı tercih etti; elektronik alet ve her türlü seslerin kullanımı gibi yenilikler denedi…

Soner Yalçın yazdı Düşman yaratmak
26 Ocak 2022 - 10:09 - Güncelleme: 26 Ocak 2022 - 17:01

Tarih: 16 Eylül 2001.

Dünya gündeminde beş gün önce 11 Eylül'de New York İkiz Kuleleri'ne yapılan terör saldırısı vardı.

Hamburg'da eserlerinden oluşacak dört günlük festivalle ilgili basın toplantısı yapan Stockhausen'a bir gazeteci 11 Eylül saldırıları hakkında ne düşündüğünü sordu. Yanıtı herkesi öylesine şaşırttı ki, dünya gündemine taşındı sözleri:

-“Bütün kozmosta mümkün olan en büyük sanat eseri!”

-“Müzikte hayal dahi edemeyeceğimiz bir şeyi tek perdede gerçekleştirdiler!”

-“Bununla karşılaştırıldığında besteci olarak bizler hiç sayılırız!”

Stockhausen'in kullandığı bu kışkırtıcı sanatsal benzetme günlerce tartışıldı.

Peki:

Ülkemizde bir terör saldırısı hakkında, bir sanatçı “büyük sanat eseri” dese başına neler gelir?

-Gece yarısı evine baskın düzenlenir.

-Alelacele sorgulanır.

-Zindana atılır.

Uluslararası tepki sert olsa da kimsenin aklına besteci Stockhausen hakkında cezai müeyyide istemek gelmedi. Çünkü:

Herkes biliyordu ki; Stockhausen bu sert benzetme ile çizgiyi aşsa da terörü övmüyordu; sanatın da fanatik olduğuna vurgu yapıyordu. 19'uncu yüzyılda yaygın “insanı yeniden doğurma” düşüncesinin sanatçı-peygamber benzetmesine göndermede bulunuyordu. (Ki, bu da ülkemizde dillendirilse ne gelirdi başlarına?)

Politik aşırılık ile avangard sanat “ilişkisi” aylarca tartışıldı. “Katiller, Sanatçılar ve Teröristler” diye kitaplar yazıldı…

Stockhausen hapse atılmadı! Almanya, adını caddelere, mahallelere verdi. Bu ağır benzetmeden sonra bile Belçika, İrlanda, İtalya gibi ülkelerden büyük besteci ödülleri aldı…

Şuraya geleceğim:

NE YAZIK Kİ

Düşman yaratma algısı kuşkusuz düşman ceza hukukunu dayatıyor. Ve hapis kaçınılmaz oluyor!

Ülkemizde neredeyse her tartışma-polemik-kaba benzetme neden hapisle son bulduğu belli değil mi?

Bizde siyaset, “düşman yaratma” algısı-projesi üzerine kurulu çünkü.

Muhalif olmak, “düşmanlık” ile eşdeğer görülüyor.

Karşıt görüş, “mihrak” ile eşdeğer görülüyor.

Düşman inşa etme kavramını salt iktidar için söylemiyorum; bu hoyrat tavır- kaba dil-aşağılama üslubu muhalefete de bulaştı!

Peki:

Türk siyasetinde “düşman ihtiyacı” neden var? Nefretin kaynağı husumet algısı yaratma hangi ihtiyacı gideriyor? Şu:

-Kendine/partisine/görüşüne bağlılığı-uyumu artırmak için yapılıyor kuşkusuz…

-Taraftarları arasında muhalif çıkmaması için “dışarıda düşman var” algısı yaratmak için yapılıyor kuşkusuz…

-Tüm başarısızlıkların kaynağının/sebebinin “düşman günah keçisi” olduğu algısı için yapılıyor kuşkusuz…

Düşman ihtiyacı/karşıtını “şeytanlaştırma” statükoyu koruyor, iktidarı-lideri-partiyi idame ettiriyor/sürüp gitmesini sağlıyor!

Bu politik “kin ihtiyacının” ülkeyi böldüğü görülmüyor mu?

Dış mihrak aramaya ne gerek var?

Bölücü terör örgütüne ne gerek var?

Düşmanlaştırmaya gereksinim duyan siyaset anlayışı ülkemizi derinden bölüyor.

“Koltuğu bırakmamak” veya “koltuğa kavuşmak” için ihtiyaç duyulan bu kötücül politik anlayışa karşı mücadele vermek gerekmiyor mu? Ne yazık ki kimileri bu “savaşta” nefer olmayı görev sanıyor…

AYNADA GÖRÜNEN

Düşman algısı yaratma, aslında “ayna” görevi yapar, birbirini yansıtır. Her iki taraf da olumlu yanları kendisine ve olumsuz yanları ise karşıtına atfeder:

“Biz” güvenilir, başarılı, barışçıl, şerefli, hümanist…

“Onlar”; güvenilemez, beceriksiz, kavgacı, vahşi düşman…

Her iki taraf da düşmanını tanımlarken aynı yöntemi kullanıyor, aynı olumsuz deyimleri-terimleri ifade ediyor!  Kendi kimliğini tanımlamak için “ötekini” düşmanlaştırıyor.

Bakınız:

Karşıtları barıştırmaya-uzlaştırmaya falan çalışmıyorum. Siyasetin-medyanın dilinin-tavrının makul/akla mantığa uygun olması gerektiğini belirtiyorum. Çünkü:

İki mahalle arasında düşmanlık ortaya çıkarsa, herkes hayal edilemeyecek kadar içgüdüsel tüm kötü özelliklerini ortaya döker… Çorum olaylarında yaşadım; ne olursa olsun karşıtını yok etmek isteyen vahşi ruh halini… Hiç mi ders çıkarmayacağız?

Salt siyasiler değil, medya da dikkatli olmalı; olan, ülkemize olur.

İhtiyacımız olan ahlaki tavır; karşıtı anlamaya, kendimizi onların yerine koymaya çalıştığımız zaman ortaya çıkar.

Evet, sağduyuya ihtiyacımız var…

Soner Yalçın

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum