Türkiye'de yaşadığımız hayata dair...

2002’den itibaren gerek AKP’nin ilk yıllarında iyi niyet ile hükümete hatta kuruluşa katılmış devlet adabı bilen insanların yönetime hakimiyeti vardı

Türkiye'de yaşadığımız hayata dair...
14 Temmuz 2023 - 12:28 - Güncelleme: 15 Temmuz 2023 - 11:58

İdeal tarifte devlet yönetimi halkla birlikte yapılır; halka neleri nasıl yaptığınızı anlatmalısınız. Sayın Erdoğan, gerek halkımızın hayat şartları gerekse ülkenin tüm dünyanın hatta uzay ile olan ilişkilerindeki başarı ya da başarısızlığın yegâne ve tek sorumlusu.

Kendisi öyle söylemişti. Hatta daha belirli kılmak için "sorumlusu benim, ben!!" diye de eklemişti. Sadece ekonomi değil, dış ilişkilerde de Türkiye’nin hiç olmadığı kadar sözü geçen bir ülke haline geldiğini iddia ediyor. 
 

Ancak, iktidar yanlısı medyanın yazıp söyledikleri ile muhaliflerinin yazıp söyledikleri ile arasında hiçbir ilinti, benzerlik yok.

Bir taraf mesela "ekonomi güllük gülistanlık olacak!!" derken, karşı taraf "battık!" diyor.

Bu durumda kişisel gazeteci görüşleri yerine daha elle tutulur, gözle görülür, uzmanların bir şeylere dayanarak söylediği şeyleri yazmalıyım ki ben de laf salatası yapmış olmayayım.

Konu iki ayrı kulvarda incelenmeli; dış siyaset yani ülkenin dünya ile ilişkileri ve konumu, bu listeye belki de "şimdiden" bir üçüncü kulvar da eklenmeli, ülkenin uzay ile ilişkilerinin incelenmesi.

İkinci kulvar ise vatandaşların genel olarak ne kadar memnuniyeti diye özetlenmeli. Bunun içinde ekonomi var, endüstri var, sanat var, spor bile var.  

Yazarın bunları yapması, mâni olunmadan, bir baskı hissetmeden, vatandaşa doğru bilgi ve kişisel görüş aktarması gerek. Yapabiliyor mu? Pek değil...

Ben muhalif kanattayım. İktidarın yaptıklarına cetvel kalem karşı olduğumdan değil. Köşe yazarı denilen ve yazdıkları konuları iyi bildikleri (inşallah!) varsayılan kişilerin, iktidar ve devlet ricalini kritik etmelerinin gerekli olduğuna inananlardan olduğum için.

 

Mesela bugüne kadar kimsenin başaramadığı "sigara yasağını" bu iktidar koyduğu için çok takdir ediyorum.

Gelelim "İlişkilere".

İktidar (destek siyasi partileri ile) Sürekli bir "dış düşmandan" ve "beka meselesinden" söz edip durur.  

Hatta Sn. Bahçeli bir konuşmasında, mealen "Seçiminiz ekonomik olarak iyi olmak mı? hür bir ülkede yaşıyor olmak mıdır?" diye tuhaf bir sual sormuştu.

Bu nasıl bir denklem anlayabilmiş değilim. Yani, AKP iktidarı ile önümüzde sadece 2 seçenek mi bulunuyor? Eyvah eyvah...    

İktidarın başarısızlıklarının vatandaşa getirdiklerini muhalif basın yazıp duruyor. Ben tekrar etmeyeceğim. Çoğunda hakikat payı çok yüksek.

Ancak, hani adamın biri Nasrettin hocaya "ben Halep’te iken 20 arşın (yaklaşık 14 metre) uzağa atlardım!!" dermiş. Hoca’da "atla hadi görelim" der, adam "o Halep’te idi" deyince hoca "Halep orada ise arşın burada Hadi atla!" der.

Muhalif veya taraftar Medya’nın ne dediğine bakmayalım; Birleşmiş Milletler yaklaşık 10 yıldır bir "United Nations World Happiness Report/Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporu hazırlıyor. Tarafsız, bilimsel bilgi... Halep, malep, kıvırtmaca yok…

Rapor doğrudan o ülke insanları ile konuşmanın yanı sıra, başka parametrelerin de değerlendirilmesi sonucu yazılıyor.  

Gayrisafi yurt içi hasıla, sosyal destek, ortalama sağlıklı yaşam süresi, vatandaşların kendi hayatlarıyla ilgili karar alabilme özgürlüğü, cömertlik, ülkedeki yolsuzluk düzeyi, ekonomi, vatandaş katılımı, iletişim ve teknoloji, eğitim ve aile, duygular -refah-, çevre ve enerji, gıda ve barınak, hükümet ve politika, yasa ve düzen -güvenlik-, sağlık, din ve etik, ulaşım ve iş gibi parametrelerde sorular soruyor ve alınan/bulunan cevaplara göre bir "ülkeler listesi" oluşturuyor.

İşte bu çalışma ilgili halkın kendi ülkesinde ne kadar mutlu olup olmadığına kesin bir cevap getiriyor. Nasrettin Hoca’nın "arşını" (tam 68 santim) gibi bir de rakamsal değer saptıyor. Maksimum değer 10 tam puan. Mesela Buna göre, Araştırmanın ilk yapıldığı 2012 yılında en "Mutlu" insanlar Danimarkalılarmış. 1000 üzerinden 7993 Puan almışlar. İkinci Norveç 7655, 3. İsviçre 7650 puan.  Sonuncular ise; 154’üncü Merkezi Afrika Cumhuriyeti 3.623 puan, 155’inci Benin 3.528 puan ve 156’ncı Togo 2936 puan.

Lise öğrenci Jargonu ile en mutlu 8 alıyor; en mutsuz 3.

O yıl, yani 2012’de 10 yıl evvel; Türk İnsanı 5345 Puan ile 77 sırada yer almış. Tam orta ne mutlu ne mutsuz...

Tam 10 yıl sonra, 2022’de nereye varmışız?

2015’te Binde 13 puan ile 76’ncılığa çıkmışız. Muhtemelen Sn. Erdoğan’ın başkan seçilmesinin getirdiği mutluluk. Ancak hala 10 üstünden 5...

Bir yıl geçmiş, yavaş "tek adam rejimi" yerleşmeye başlamış; 2017’de "göreceli" bir 69’unculuk. Ancak hala not 5; 2018’e gelinince, İbre yavaş yavaş düşmeye başlamış, 2020’de 93’üncü, 2021’de 104’üncü ve 2022 de artık kırık not; 5 in altı ve 112’nci mutlu halk.

10 yılda 69’unculuktan 112 cinliğe düşüş. Tam 43 ülke bizi geçmiş. Ben kişisel olarak söyleyeyim; (Ancak siyasetçi olmadığımı unutmayın.) Derhal İstifa ederdim.

Bu iç işlerindeki Türk halkının münakaşa götürmez durumu.

Dış işleri konusunda ise değerlendirme yapacak kadar bilgi sahibi değilim.

Onun için doğruluğuna çok inandığım, üniversite öğrenciliğinden bu yana kadim dostum Emekli Büyükelçi Süha Umar’a sordum.                                                                    Süha 1966 Mülkiye mezunudur. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerin ardından 1995-1998 yıllarında Ürdün büyükelçiliği görevini yürüttü ve ardından kendi isteğiyle 1999’da emekli oldu. Bodrum’a yerleşti; beraber "yaşlı adam çılgınlıkları" yapmaya başladık.

2002 de çok süratli spor bir arabayı yeni açılan İzmir otobanında test ederken, Bakanlıktan aradılar, "geri gel sana ihtiyacımız var" dediler. Ben gitme dediysem de "memleket hizmetidir" dedi ve müşavir olarak geri döndü; 2004 yılında, çok iyi bildiği "İkili Siyasi İşler" Genel Müdürü oldu., 2008-2010 yıllarında Sırbistan’a büyükelçisi tayin edildi ve sonunda yeter artık diye emekli oldu. Şimdilerde Tekne yazısı yazıp, Türk Yaban hayatını tanzim ile uğraşıyor. Eğer bugün ülkede 10 yıl öncesine göre biraz daha fazla Balık varsa Süha’nın kişisel marifetidir.

Süha’ya, "AKP’nin yönetime geldiği 2002 yılı Türkiye’sinin dış Dünya’dan görünümü ile, bugün, 2023’te görünümü arasındaki fark nedir?" diye sordum. 

Size eksper bilgisi.

"2002’ye kadar ülkede oluşan inişli çıkışlı ekonomik hayat, ihtilaller, vs. olmasına karşın, Türkiye ne yapacağı belli olan, reaksiyonları bilinen, devamlı Uluslararası Diplomasi geleneklerine uygun hareket eden, büyük Atatürk’ün çizdiği temel yolda hareket eden bir Avrupa ülkesi idi.

2002’den itibaren gerek AKP’nin ilk yıllarında iyi niyet ile hükümete hatta kuruluşa katılmış devlet adabı bilen insanların yönetime hakimiyeti vardı.

Dış dünyada da böyle değerlendirildi. Hatta bir ara AB ile hiç olmadığı kadar iyi ilişkiler oluştu.

Ancak daha sonra, dışişleri personelinin "mayası" değişmeye başladı. 100’lerce yıllık Osmanlıdan buyana sürdürülen gelenekler bırakıldı; nevi şahsına münhasır tayinler yapılmaya tuhaf insanlar yönetime gelmeye başladı ve bu olgu, Türkiye’nin dış görünüşünü tamamen değiştirdi ve sadece ülkeler tarafından değil, Halkları tarafından da farklı bir ligde değerlendirilmeye başlandı. Kısaca geçen 20 yılda Diplomasi liginde 2’nci lige düştük denilebilir. İşte bu yüzden geçtiğimiz süreçlerde başımıza gelen ekonomik manasızlıklar ile vardığımız nokta ’da bugün Türkiye’ye alışılmamış metotlar ile dış dünya isteklerini adeta empoze edebiliyor.

"Yani, sence bu isteyerek yapılan bir siyasi değişiklik değil, cehalet sonucu oluşan bir durum mu?"

Suha "maalesef!" diye cevap verdi… "durum bu!" 
 

İskender Aruoba

[email protected]


YORUMLAR

  • 0 Yorum