Türkiye'ye "kayyum" tayin etme hayali

Kutsal iktidarlarını korumak için her türlü yol mubahtır ve gerekli görürlerse Anayasal düzeni askıya almak da bu yollardan birisi

Türkiye'ye "kayyum" tayin etme hayali
01 Mayıs 2023 - 08:06

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 14 Mayıs 2023 seçimlerinin "siyasi darbe girişimi" olduğunu söyledi. Bu sözler üzerine başlayan tartışmaları izlemişsinizdir.

Seçimi Erdoğan ve AKP – MHP – BBP – Hüda Par – YRP ittifakı kazanırsa milli irade tecelli etmiş olacak.

Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı kazanırsa "siyasi darbe" sayılacak.

Soylu, bu sözleri söylerken 15 Temmuz darbe girişiminin nasıl önlendiğine de dikkat çektiğini de hatırlarsak bu, seçim sonucuna göre bir tür silahlı ayaklanma başlayacak anlamına mı gelir?

Ancak Savunma Bakanı olan emekli generalin "vur de vuralım, öl de ölelim" sloganını atanlara "onun da zamanı gelecek" dediğini hatırlarsanız, belki de "o zaman, seçimleri kaybettikleri zaman mı" diye sormak da gerekebilir.

Ve bu soruyu soranlar haksız da sayılmazlar.

Çünkü gerek Soylu’nun gerekse Akar’ın sözleri, rejimin otokratik karakterinden kaynaklanıyor.

Otokratik rejimlerde serbest seçimlerle bir iktidarın devrilmesinin güçlüğü de bu karakterden kaynaklanır.

Kutsal iktidarlarını korumak için her türlü yol mubahtır ve gerekli görürlerse Anayasal düzeni askıya almak da bu yollardan birisidir.

Bu tür rejimlerde her türlü muhalif hareketin cezalandırılmak istenmesinin ardında da bu "kutsal iktidarı" koruma içgüdüsü yatar.

Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın, Gezi tutsaklarının hapiste olmalarının nedeni de budur.

Bir tweet atanın peşine anında polis takılır, gece yarısı evler basılır ama Sinan Ateş örneğinde görüldüğü gibi rejimin uygun gördüğü bir cinayet işlendiğinde devletin polis ve yargısı başını öteki tarafa çevirebilir.

Aslına bakarsanız Anayasal düzene karşı darbe çoktan yapılmış durumda ve sivil darbeyi yapanlar, bugün iktidarda olanlardan başkası değil.

Muhalefetin bugüne kadar rejimin otokrat karakterinin güçlenmesini önlemekte yetersiz kaldığı da bir başka gerçek.

Seçilmiş belediye başkanlarının yerine memur kayyumlar tayin edilirken yeterli bir direniş ve tepki ortaya koyamadılar, bugün bir benzeri hukuksuzluğa ne kadar karşı çıkmayı başarabilecekleri de muamma.

Soylu’nun yapmayı hayal ettiği de aslına bakarsanız, daha önce yerel seçimlerden sonra denediklerini, bu kez genel seçimlerden sonra yapabilmek.

Seçimi kazanırlarsa sorun olmayacak tabii.

Kaybederlerse bu kez "Türkiye’ye bir kayyum" tayin etmek peşine düşebilirler, Soylu’nun dilinin altındaki bakla o olmalı.

Peki serbest seçimlerin yapıldığı bir rejimde, otokratik karakteri güçlü olsa da "devletin başına bir kayyum atamak" mümkün olabilir mi?

"Olamaz" demeden önce biraz nefes almanızı öneririm.

Türkiye’de seçime katılmak, idarenin onayına bağlı değil, serbestçe katılabilirsiniz ancak seçimleri yönetecek hakimler iktidara bağlı.

YSK’nın son kararlarına bir göz atacak olursanız, kararların istikrarlı şekilde muhalefet aleyhine olduğunu görebilirsiniz.

DSP Genel Başkanı’nın "parti meclisinden muvafakatname almadan AKP’den aday yapılması" ile ilgili itirazın inceleme dahi yapılmadan reddedilmesi bunun bir örneği.

Bir köprüye asılmış Kılıçdaroğlu’nun afişinin "kamusal alana afiş asılamaz" diye kaldırtılmasına karşın Erdoğan’ın afişlerinin her yere asılabiliyor olması da "seçim kurulunun kesin kararı"!

Tıpkı Millet İttifakı’nın bazı yerlerde ittifak adını kullanamayacak olması gibi.

Bakanların "kamu görevlisi" sayılmamaları gerektiğine ilişkin hukuk tarihine geçecek karar gibi.

Erdoğan’ın her türlü devlet olanağını sonuna kadar kullanabilmesinin engellenemiyor olması gibi.

Yani bir demokrasinin olmaz ise olmazı sayılması lazım gelen seçimler bile "o kadar da serbest" değil.

Soylu’nun neyi hayal ettiği belli: Seçim sonucunu beğenmezse Türkiye’ye kayyum tayin etmek!

***

Bunun adı işkence

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iddiasına göre Türkiye bir hukuk devleti.

Saray’dan bakınca demek ki öyle görünüyor diye düşünüyorum çünkü buradan baktığımda gördüğüm keyfi bir yönetim.

Avukat Figen Çalıkuşu geçen gün Karar’da yazdı; Selahattin Demirtaş, 6,5 yıldır cezaevinde sadece Selçuk Mızraklı ve Abdullah Zeydan ile görüşebilmiş.

Belli ki Demirtaş’a keyfi olarak bir de "tecrit" cezası verilmiş.

Hukuk kuralları çiğnenerek hapishanede 6,5 yıldır tutulduğu yetmemiş bir de üzerine tecrit cezası eklemişler.

Cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların insani koşullar altında yaşamasını sağlamak modern devletin görevlerinden biridir.

Elbette cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların uymaları gereken kurallar vardır, bu kurallara uymayanlar için disiplin cezaları da vardır ancak bunlar keyfe göre uygulanıyorsa, orada en hafif deyimle "kötü muamele" vardır.

Medeni bir dünyada buna "işkence" derler, başka bir şey değil.

Demirtaş, AİHM kararlarına göre zaten hapishanede bile tutulmuyor olmalıydı.

Anayasa’yı fütursuzca çiğneyerek hapiste tutmaya devam ediyorsunuz ama bari işkence etmeyin, vicdanlarınız bu kadar mı kararmış?
 

Mehmet Y. Yılmaz

@MHMTYKPYLMZ[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum