TBMM’de oluşturulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 18. toplantısına CHP’nin “Biz İmralı Adasına gidip Abdullah Öcalan’la görüşmeyiz” kararı damga vurdu. SÖZCÜ, CHP’nin gitmeyeceğini Perşembe günü manşetten duyurmuş, bazıları haberi yalanlamak adına büyük çaba göstermişti. SÖZCÜ yazıyorsa, bizler ne söylüyorsak doğrusunu yazıyoruz, söylüyoruz.
CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı açıkçası AKP üzerinde şok etkisi yarattı. Onlar, CHP’siz adım atmak istemiyordu. Ancak istedikleri olmadı. Bazıları CHP’nin bu kararını eleştirsede toplumun büyük kesimi kararı uygun buldu. Hele şehit aileleri, gaziler, Güneydoğu gerçeğini bilen askerler, emniyet mensuplarını memnun etti.
GECE YARISI GELEN TELEFON
1999 yılının 16 Şubat’ını 17 Şubat’a bağlayan gece, Kocaeli 15. Kolordu komutanı Korgeneral Hurşit Tolun’un saat 03.00 civarında telefonu çaldı. O saatte arayan Genelkurmay Başkanlığı Harekât Başkanı Yaşar Büyükanıt’tı. Tolon’a, “Acele Ankara’ya gelmesi”ni söyledi. Konuşma, bu kadar kısaydı. Tolon, hemen hazırlandı. Ancak, ne için çağrıldığını bilmiyor, sadece “Çok önemli bir şey olmalı” diye düşündü.
Bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan, Kenya’da yakalanıp Bandırma’ya getirilmişti. Hükümet aldığı bir kararla Öcalan’ın, İmralı Adası’na konulmasına karar vermişti. Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) Planı çerçevesinde her kolordunun bir görev bölgesi bulunuyordu. Bursa, İmralı Adası da 15. Kolordu Komutanlığı’na bağlıydı.
ÖCALAN’I İMRALI’DA TUTACAĞIZ
Hurşit Paşa, gece yola çıktı. Sabah henüz mesai başlamamıştı. Yaşar Paşa’nın kendisini beklediğini bildiği için hemen içeriye girdi. Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğini, İmralı Adası’nda tutulacağını, İmralı’nın hükümet tarafından 2. derecede “Yasak bölge” ilan edileceğini öğrendi. Tolon yaşananları SÖZCÜ’ye şöyle anlattı:
“İmralı’da ne kadar birliğe ihtiyacımız olacağını planladık. Emir verildi ve Bolu’da bunun hazırlıkları hemen başladı. Ayrıca bir Jandarma Komando bölüğünün de Ada’da görev yapmasını uygun bulduk.
Ankara’dan ayrılınca doğruca Bolu’ya gittim. Tugay komutanımızla görüştüm. Ben oradayken komando birliği, İmralı Adası’nın güvenliği için Bolu’dan hareket etti. Jandarma birliği de cezaevinin güvenliği için görevlendirildi. Bir de Adalet Bakanlığı çok özel seçilmiş 40 kişiden oluşan infaz koruma memuru görevlendirildi. Bunlar Ada’ya intikal ettiler.
Ada’ya, ASELSAN’ın son derece gelişmiş elektronik kontrol sistemleri kuruldu. İmralı’da üç ay içerisinde tabur kadar birlik her türlü imkana sahip şekilde güvenlik sağladı. Komando bölüğü ise acil olarak düzenlediğimiz cezaevinde görevlendirildi. Cezaevinin havalandırması ve diğer işleri hızla tamamladık.
KARADA, DENİZDE, HAVADA ÖNLEM
Eski bir salon vardı onu yıktık, üç ayda orasını A’dan Z’ye yeni bir salon yaptık. Bizim kahraman gazi evlatlarımızın durumu da düşünülerek tuvaleti de özenle yapıldı. Şehit aileleriyle, Öcalan’ın yakınlarının ve avukatlarının giriş-çıkış yerlerini de ayrı yaptık.
Her türlü emniyet tedbirini alıyorduk. İmralı, 2. derecede yasak bölge ilan edildiği için her türlü sorumluluk bize verildi. Hatta Deniz Kuvvetleri, denizden gelebilecek her türlü riske, tehdide karşı tedbir aldı. Havadan da çok ciddi tedbirler alındı.
Adaya sızmaya karşı denizden Deniz Kuvvetleri Komutanlığı vasıtasıyla, havadan da helikopterlerle tedbirler alındı. Bursa Bölge Komutanlığından bir Kurmay Albayı, Ada komutanı olarak oraya oturttuk.
KALEM SİLAH VE FRANSA’DAN GETİRİLEN CAM
O dönem yazarı ve Ankara Temsilci Yardımcısı olduğum STAR Gazetesi adına İmralı Adası’na gidiyordum. Yanımıza kalem, kâğıt almamız bile yasaktı. Bunun nedenini Hurşit Paşa şöyle açıkladı:
“Evet, yanınızda bozuk para, kalem bile götüremiyordunuz. Kalemi, defteri biz her türlü güvenlik kontrolünden sonra veriyorduk. Çünkü, o dönemde kalem silahlar vardı. Bununla Öcalan’a ya da avukatları, akrabalarına dönük bir saldırı olabileceğini dikkate aldık. Abdullah Öcalan’ın duruşma salonunda cam bölmeli yerde de güvenliği için hassasiyet gösterildi. Bunun için duruşma salonundaki camlı bölmedeki yerde kullanılan kurşun geçirmez camlar Fransa’dan getirilmişti.”
ZEHİRLENMEMESİ İÇİN NELER YAPILDI?
Hurşit Tolon, Öcalan’ın zehirlenmemesi için de her türlü önlemin alındığını belirtti ve ilk kez duyduğumuz şu önlemleri anlattı:
“Bölücü başının yiyeceği yemeklerin kontrolü de vardı. Yiyeceği yemeği getirmek için üç kişilik ekip beraber mutfağa gider. Mutfağın bir nöbetçi astsubayı vardır. Aşçısı, yamağı vardır. Kazanda er ve erbaşlar için de aynı yemek pişiyor. Bütün eratımız, subay, astsubay albay, infaz koruma memurları, Abdullah Öcalan da aynı yemeği yiyor.
KAZAN KARIŞTIRILIR
Timlerden biri görev başındadır. Onların bulunması gereken noktalar vardır. Bir tim de işte o saatte yemek almak ve götürmekle sorumludur. Bunların hepsinin defterde kayıtları, imzaları vardır. 5 kişilik timden bir kişi hasta veya istirahatteyse o tim görev yapmaz, yerine birisi geçmez. Tim, timce yani timin kendisi sorumludur.
Yemek için mutfağa gidildiğinde yemeği almaya gelenlerin özel kapları vardır. O yemek, kabına konmadan önce karıştırılır, kazandan bir kepçe alınır bir tabağa konur. Önce o yemeği pişiren aşçı yer o yemeği. O alınmış kepçeden bir başka tabağa konur, nöbetçi astsubayı da yer. Şimdi yemek kaplarına 3 yemek kabı varsa 3’ü için de aynı işlem yapılır. Sonra, yemekler kaplara konulur, kapatılır, yemekleri aldıklarına dair imzalı belge verirler. Üç kişilik heyet araca biner ve cezaevine getirir.
Son dönemde Ada’ya görevi gereği gidenler, bir zamanlar uygulanan önlemlerin sıkılığının bugün olmadığı izlenimi edinmiş. Aslında benzer durum Güneydoğu’da da var. Terör boşluk kaldırmaz. Aman dikkat!”
Saygı Öztürk

YORUMLAR