KKTC Meclisi’nde bütçe görüşmeleri sırasında Kıbrıs konusunda yaşanan tartışmalar, sadece hükümetle muhalefet arasındaki ideolojik çelişkileri açığa çıkarmadı; aynı zamanda Ankara-Lefkoşa hattında uzun süredir fısıltıyla konuşulan ama bugün artık yüksek sesle sorulan kritik bir meseleyi de yeniden gündeme taşıdı: Türkiye’nin KKTC’deki farklı siyasi aktörlere farklı mesajlar verdiği iddiası. Ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) milletvekillerinin Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’na yönelik pazartesi mecliste yaptıkları eleştirilerde, federasyon siyasetinin de “Türkiye ile istişare içinde savunulduğu” yönündeki tartışma götüren çıkışları, dış politikada çok daha karmaşık bir denklemin işlediğini göstermektedir. Hükümet ise tam tersine, iki devlet ve egemen eşitlik siyasetinin Ankara ile tam uyum içinde yürüdüğünü belirtiyor. Her iki tarafın da “Türkiye bizim çizgimizi destekliyor” iddiasında bulunması, doğal olarak şu soruyu gündeme taşıyor: Türkiye, KKTC hükümetine başka; Cumhurbaşkanlığı’na başka bir siyaset mi uyguluyor? Bu sorunun sorulmasının sebepleri var ve bunlardan en çok konuşulanı, son Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya çıkan tablodur.
Türkiye’nin seçim stratejisi: uluslararası baskıyı dizginleme hesabı mı?
Son seçim döneminde uluslararası toplumun KKTC’ye yönelik baskıları tırmanmış, AB ve ABD’den iki devlet siyasetine karşı sert mesajlar gelmişti. Tam da bu süreçte Ankara’nın federasyon görüşünü savunan Tufan Erhürman’a karşı “daha yumuşak bir tutum” sergilediği, bunu da uluslararası baskıları dizginlemek için yaptığı iddiası Kıbrıs Türk basınında ve siyasi kulislerde uzun süre konuşuldu. Bu değerlendirme, Türkiye’nin Kıbrıs politikasında zaman zaman taktiksel esneklik uyguladığı şeklinde yorumlandı:
- Bir yanda uluslararası arenada yumuşak bir profil çizmek için federasyon zemininden kopmamış görünen Tufan Erhürman…
- Diğer yanda sahada ve siyasi deklarasyonlarda iki devlet siyasetini sürdüren Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Ünal Üstel hükümeti…
Bu denge oyunu, özellikle Batı’nın baskılarını minimize etmek için Ankara’nın bilinçli bir strateji uyguladığı şeklinde yorumlandı. Ancak bu politika ister istemez şu algıyı doğurdu: KKTC’de farklı aktörlere farklı mesajlar veren “çifte yönlü” bir Ankara stratejisi.
KKTC’de çift başlılık mı, çifte söylem mi?
Bugün gelinen noktada, KKTC dış siyasetinde iki ana çizgi çatışıyor:
- Cumhurbaşkanlığı ve muhalefetin federasyoncu vizyonu
- Hükümetin ve Dışişleri Bakanlığı’nın egemen eşitlik ve iki devlet çizgisi
Her iki taraf da kendi pozisyonunu Ankara’nın desteklediğini öne sürüyor. Dolayısıyla dış siyasette bir “çift başlılık” görüntüsü ortaya çıkıyor. Federasyon isteyenler Ankara’nın uluslararası baskıları azaltmak için bu çizgiye göz kırptığını iddia ederken, hükümet kanadı ise Türkiye’nin 2020’den beri kararlı şekilde iki devlet siyasetini savunduğunu söylüyor. Bu tablo dışarıdan bakıldığında KKTC’nin resmi dış politika hattını muğlak hale getiriyor. Rum tarafı bu muğlaklığı kendi lehine kullanıyor, uluslararası toplum ise “KKTC’de pozisyon birliği yok” argümanıyla statükoyu sürdürmekten yana tavır alıyor.
Önümüzdeki dönemde senaryolar
- Ankara, iki devlet siyasetini esas almaya devam edecek.
Bu, Türkiye’nin son dört yıldır açık şekilde ilan ettiği stratejidir ve geriye dönüşü pek görünmüyor. Dolayısıyla hükümet çizgisi fiili zeminde ağır basacak.
- Cumhurbaşkanlığı ile hükümet arasındaki görüş farkı daha görünür hale gelecek.
Federasyoncu çizginin ayakta kalması, iki devlet siyasetinin uluslararası alanda anlatılmasını zorlaştıracak.
- Türkiye, zaman zaman taktiksel esneklik uygulamaya devam edebilir.
Bölgesel gelişmelere, ABD–AB baskısına ve Doğu Akdeniz’deki dengelere bağlı olarak Ankara’nın “yumuşak mesajlar – sert pozisyonlar” ikilemini birlikte kullanması şaşırtıcı olmayacaktır.
Kıbrıs Türk siyaseti kritik bir eşikte
Mecliste yaşanan tartışmaların özünde şu gerçek yatıyor: KKTC, dış siyasetinde stratejik bir yol ayrımına girmiştir ve bu yol ayrımı sadece Lefkoşa’nın değil Ankara’nın da tercihleriyle şekillenecektir. Bir yanda federasyon tezini diriltmeye çalışan kesimler… Diğer yanda egemen eşitlikten geri adım atmayan hükümet… Ve tüm bunların üzerinde uluslararası baskıları hesaplayan Ankara… Bu karmaşık tablo, Kıbrıs Türk tarafının önümüzdeki dönemde daha da sertleşen bir diplomatik mücadeleye hazır olması gerektiğini gösteriyor. Hem içeride hem dışarıda yeni bir istikamet mücadelesi yaşanacağı kesindir. Ankara’nın yıllardır güvendiği gözdesi Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu’nun Meclis’te Cumhurbaşkanı Erhürman’ı ve ana muhalefet CTP’yi ‘teslimiyetçi’ olarak suçlayarak federasyon siyasetini Kıbrıs adasındaki gerçeklerle bağdaşmayan, hayalperest, real politikayla taban tabana ters olarak yerden yere vurması, Kıbrıs Türk siyasetinde fırtınanın dinecek gibi değil; aksine, yaklaşan dönemde daha da şiddetleneceğini göstermektedir.


YORUMLAR