1655 cinsel istismar olgusunun 288'i ensest

Mersin Üniversitesi Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Dokgöz danışmanlığında Dr. Said Meke’nin tez çalışması acı bir gerçeği bir kez daha gözümüzün önüne seriyor: ENSEST!

1655 cinsel istismar olgusunun 288'i ensest
11 Ağustos 2022 - 17:31 - Güncelleme: 12 Ağustos 2022 - 11:17

Üniversitede yapılan bir çalışmaya göre 11 yılda 1360 çocuk, 295 erişkin olmak üzere toplam1655 cinsel istismar vakası başvurusunun 288’i ensest… Profesör Dokgöz'e göre bu vakalar buzdağının görünen kısmı. Genellikle annelerin haberi var ve onların güçlendirilmesi gerekiyor. Ve ne yazık ki, çocuk aile içinde uğradığı cinsel istismarı sevgi işareti olarak gördüğünden uzun yıllar maruz kalmaya devam ediyor. Ensesti enine boyuna Prof. Halis Dokgöz ile konuştum.

Bu veriler bize geçmişe oranla ensestin arttığını mı söylüyor?

Cinsel istismar hangi cinse karşı yapılırsa yapılsın toplumsal bir halk sağlığı sorunudur. Ve tüm dünyada erkeklerin yüzde 5-10 ve kadınların yüzde 20’sinin çocukluk dönemlerinde cinsel istismara uğradıklarına ilişkin literatür bilgileri mevcut. Bunlar da sadece yargıya yansıyan olgular. Yani buzdağının görünen kısmını konuşuyoruz.

Peki, bu cinsel istismarın en gizli ve tabu olan formu yani aile içi cinsel istismar olan ensestte durum nasıl?

Tüm dünyada oldukça düşük ve gerçek verileri bilemiyoruz. Kabaca dünyada ensestin yüzde 10’unun bildirildiği ve yargıya yansıdığını biliyoruz. Adli tıpla ilgili bilimsel çalışmalarda cinsel istismarın yaklaşık yüzde 20’sini ensest vakalarının oluşturduğu gibi genel bir kabullenim var. Bizim çalışmamız 11 yıllık bir deneyim paylaşımı. Yaptığımız çalışmada 1655 cinsel istismar olgusunun 288’ini ensest olgular oluşturuyor. Bu da olguların yüzde 17,40’ını oluşturmaktadır. Ensest buz dağının görünen kısmıdır ve yüzde 7,4 çok yüksek bir orandır. Şunu net olarak söyleyebiliriz: Son yıllarda toplumda ve medyada cinsel istismarın görünürlüğü arttı. Aslında var olan gerçeklik görünür oldu. Yargıya yansımada cesaret arttı ve bunu da çok olumlu buluyorum. Buna paralel olarak da cinsel istismar vakalarının sayılarında da göreceli bir artış söz konusu elbette.

Vakaların 245’i kadın, 43’ü erkek… Saldırganların ise yüzde 98,3’ü erkek. Saldırganlığın sebepleri neler?

Saldırganların yüzde 84,9’u 18 yaş üstünde ve yaş ortalaması 29,8 erişkin yani ve bunların yüzde 50,4’ü evli. Saldırganların yüzde 47,2’si (136) 1 ve 2 derece yakın akrabaları olup en sık 69 vakada babası (yüzde 50,7), 27 vakada erkek kardeşi (yüzde 19,9), 22 vakada üvey babası (yüzde 16,2) olduğu belirlendi. Ayrıca kuzen, enişte, dayı ve amcaların da cinsel istismar eylemlerini gerçekleştirdikleri saptandı. Ensest; kan bağı olsun olmasın, çocuğun güven ilişkisi kurduğu kişiler tarafından cinsel istismara uğramasıdır. En sık rastlanan ensest türü baba veya üvey baba ile kızı arasında yaşanan ensest ilişki. İkinci sırada ise kardeşler arası ensest ilişki iken en nadir karşılaşılan form ise anne ile oğul arasında yaşanan ensest ilişkidir. Diğer saptanan ensest türleri anne ile kız, baba ile oğul, büyükbaba/büyükanne ile torun, dayı/amca ile yeğen ve teyze/hala yeğen ensesti şeklinde karşımıza çıkmakta. Cinsel istismar faillerinin çoğu baba, erkek kardeş, üvey baba, dayı, amca ve kuzen gibi çocuğun çok yakından bildiği güçlü ve güven oluşturan yani erk’i ve otoriteyi elinde bulunduran kişiler. Sıklıkla saldırgan bir erkek. Aile içinde baba veya ailenin erkek üyelerinden biri olabiliyor. Saldırgan profilleri değişkenlik göstermekle birlikte bazı genellemeler yapabiliriz. Saldırganlar dürtülerini kontrol edemeyen, içe dönük, soyut düşünce yeteneği bozuk, özgüveni düşük, sosyal becerisi düşük ve yaygın anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik bulguları da olabilen olan pasif ve bağımlı kişiler olarak karşımıza çıkıyor. Cinsel istismarcıların çocukluklarında aile içinde fiziksel, duygusal ve/veya cinsel istismara maruz kaldıkları ve eğitim, sağlık ve barınma gibi temel gereksinimlerinin yeterince karşılanmadığı ve ebeveynleri tarafından ihmal edildiklerinin de altı çizilmeli.

Şöyle bir kabul var: Şiddet gösterenler, daha çok geçmişte şiddet görenler… Aynı şey ensest vakalarında da görülüyor mu?

Şiddet deneyimini özellikle çocukluk döneminde yaşayan bireylerin bu öğrenilmiş durumu erişkin olduklarında çözüm amacıyla kullandıklarına ilişkin çok sayıda bilimsel veri mevcut. Ve cinsel istismara ilişkin olarak da böyle bir genelleme yapmamakla birlikte önemli bir risk faktörü olduğunu da vurgulamak gerekir. Bu risk faktörlerin neler? Bunlar kadın cinsiyette olmak, tek ebeveyniyle, parçalanmış ailede yaşamak, ebeveynlerin madde ve alkol kötüye kullanımı olması, evlat edinilme veya üvey çocuk olmak, fiziksel veya zihinsel engele sahip olmak, düşük sosyoekonomik düzey, sosyal izole ailelerde yaşamak ve geçmişte cinsel istismara maruz kalma öyküsünün bulunması gibi bazı durumlar cinsel istismar riskini artıran faktörler olarak öne çıkmaktadır.

Daha çok kimler bu suçu işler?

Saldırganın profillemesini yaparken kesin net bir çerçeve çizemeyiz. Her türlü sosyal çevreden vakalarla karşılaştığımızın altını çizelim. Ancak yapılan çalışmalara baktığımızda geçmişte cinsel istismar veya ensest öyküsü olan, uyutucu-uyuşturucu madde ve alkol kötüye kullanımı, ailesel sorunları olan ve gelişmemiş sosyal ilişkilere sahip sosyal yoksunluk içinde olan bireylerde, sosyokültürel kodlarla ilgili problemler yaşayan, cinsel kimlik gelişim bozukluğu ve çeşitli psikopatolojilere sahip bireylerde risk yüksektir.

Eğitimli, eğitimsiz farkı var mıdır?

Saldırganın eğitim durumundan daha çok ailesel durum, yaşanılan ortam, kültürel ve sosyal kodların daha belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Aile olarak tek ebeveynli ve/veya ebeveyn bulunmayan ortamlar ile parçalanmış aile ve geniş aile yapısı risk oluşturmaktadır. Her eğitim düzeyinde görülmekle birlikte eğitim düzeyi düştükçe vakaların arttığı da bir gerçeklik. Yine her sosyoekonomik düzeyde ensest görülmekle birlikte düşük sosyoekeonomik gelir düzeyi önemli bir faktör olarak ortaya çıkıyor.

‘Kol kırılır yen içinde kalır’ kültüründe bu rakamlar bize aslında gerçeğin görünenden çok daha fazla olduğunu söylüyor mu?

Tam da sorduğunuz gibi… Cinsel istismar adli mercilere başvuruda en sıkıntı yaşanan konulardan biri. Bu durum aile içinde bir cinsel istismar olduğunda kol kırılıp yen içinde kalıyor. O nedenle bu tür bilimsel çalışmaların daha fazla merkezlerde yapılması ve tüm Türkiye’yi yansıtan verilerin ortaya konularak olası çözümlerin masaya yatırılması şart. Ayrıca bilimsel verilerin sadece adli tıp ve hukuksal ortamlarda değil aynı zamanda toplumla da buluşması gerekiyor. Toplumun hem durum hakkında bilgi sahibi olması ve koruma/korunma yollarını ve bu tür durumlarda nasıl bir yol izleneceğinin bilinmesi gerekiyor.

Bize isimleri saklı kalmak koşuluyla elbette, birkaç yaşanmış vaka anlatır mısınız? Çocuklar neler yaşıyorlar?

Bu tür vakaların deşifre olması çocuğun hem fiziksel hem de psikolojik gelişimi açısından sıkıntılara yol açıyor. Ancak şunu net söyleyebilirim. Çocuk aile içinde uğradığı cinsel istismarı sevgi işareti olarak gördüğünden uzun yıllar maruz kalmaya devam ediyor. Ne zaman ki çocuk sosyalleşince uğradığının istismar olduğunu anlıyor, işte o zaman kıyamet kopuyor. Okula başladıktan sonra çocuğun arkadaş ve öğretmeleriyle paylaşımı ile birlikte aile içinde yaşanan cinsel istismar gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Ders başarısında düşme, sosyal iletişimsizlik, okula gitmeme ve evden kaçma gibi… Bazen bu durum on yıllar sonra erişkin olunca da ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle bu konular toplum önünde tartışılmalı ve farkındalık artmalıdır. Kısır döngü ne kadar erken kırılırsa o kadar rehabilitasyon da mümkün.

Yaklaşık yüzde 10'u yargıya yansıyor

İstismara uğrayan erkek çocukla, istismara uğrayan kız çocuk arasında olayın yaşanışı açısından psikolojik olarak fark var mı? İstismara uğrayan çocuklar sonraki yaşlarında bunu nasıl taşıyor?

İstismara uğrayan çocuğun cinsiyetinden bağımsız olarak psikolojiler benzer. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2002 yılındaki verilerine göre 73 milyon erkek çocuk ve 150 milyon kız çocuğun cinsel istismara uğradığı belirtilmektedir. Kız çocuklarında erkeklere göre daha sık görüyoruz istismarı. Ensestin ise yaklaşık yüzde 10’unun yargıya yansıdığı vurgulanıyor. Burada altını çizmemiz gereken bir diğer nokta cinsiyetten bağımsız olarak insiyatif saldırgandadır. O kimi isterse onu istismar eder. Çocukları asla suçlamamalıyız. İstismara uğrayan çocukların toplumda rehabilitasyonu çok uzun süren bir süreç. Psikiyatrik tedavi, destek ve izlem yıllar süren bir durum.

Çocuk istismara uğradığını nasıl anlıyor, nasıl ayırdına varıyor ‘kötü’nün?

Çocuklar yaşadıklarının istismar olduğunu sosyalleşmeye başladığı süreçte anlıyor. Öncesinde yaşanılanları sevgi sanıyor. O nedenle kapalı aile ve kültürel yaşam kodları en büyük risk ortamı olarak öne çıkıyor. Ayırt etme ve algılama için kamusal ve sosyal çevreden bilinçlendirme şart.

Burada saldırganların yüzde 98,3’ü erkek ise anneyi konuşalım isterim. Genellikle haberdar oluyor mu istismardan? Haberdar olduğunda nasıl davranıyor?

İstismarın gerçekleştiği aile yapısı genelde ataerkildir ve baba otoritesini ekonomik gücü elinde bulundurma, tehdit ve şiddet uygulayarak sürdürür. Rol karmaşasıyla birlikte, anne görevlerini kızına yükler. Aile aynı zamanda sosyal yaşamdan izole olmuştur ve çevresindeki insanlarla yüzeysel ilişkiler içindedir. Bu durumda ensest, aileyi bir arada tutma işlevini de üstlenmiştir. Baba ailenin dağılmasını önleyen anahtar öğe olarak kabul edilir. Aile içinde baba ile yaşanan ensest ilişkinin ortaya çıkması babanın aileden uzaklaştırılmasına neden olacağından ensest, ailenin sırrı olarak kalır ve yıllarca bu kısır döngü sürer. Anne aslında her şeyi bilir, ama rıza göstermeye de devam eder. Anne, ailenin dağılacağı korkusuyla pasif, içine kapanık, duygusal ve ekonomik açıdan aşırı bağımlıdır. Annede de çocuklukta yaşanmış ensest öyküsü mevcut olabilir. Anneyi istismarın işbirlikçisi olarak suçlayan görüşler yanında onu sekonder mağdur olarak gören görüşler de vardır. Kadının sosyoekonomik ve sosyokültürel olarak güçsüz olduğu bir birey olmaktan daha çok nesneleştiği bir zihniyette erkeğe karşı koyamıyor ve çocuklarını koruyamıyor.

Anne çoğunlukla ensesti biliyordur

Çocuk bunu saklıyorsa, örneğin annenin çocuğunun ensestle karşı karşıya olduğunu anlaması için ne tür davranışlardan kuşkulanması, nem kapması gerekir?

Anne ensesti çoğunlukla biliyordur zaten. Burada anneyi güçlendirmek gerekir. Sosyoekonomik gücün ensesti gizlemede etkili olduğu görülmekte. Anneleri suçlamak yerine annelerin ensesti ortaya çıkarmada gösterecekleri çabalar desteklenmeli. Anne, ekonomik ve kültürel kodlardan kaynaklanan bağımlılık gibi nedenlerle ikincil mağdur haline gelmektedir. Bağımsızlıklarını kazanarak ensesti özgürce ifade edebilmeleri açısından kadınların eğitimi desteklenmeli ve çalışma hayatına katılmaları teşvik edilmeli.

Burada devlete de düşen görev yok mu?

Öncelikle sorun ortaya konulmadan çözülemez. Çocuğun cinsel istismarı konusunu ve ensesti bir sorun olarak ortaya koymalıyız. Bu sadece ülkemize özgü bir durum değil tüm dünyanın sorunudur. Çocukluktan itibaren ailede ve eğitim kurumlarında vücut dokunulmazlığı, iyi ve kötü dokunmanın ayrımı, vücudunu ve özel bölgelerini tanıma, cinsel sağlık ve korunma yöntemleri, istismara karşı nasıl kendilerini savunacakları, sonrasında yapması gerekenler gibi konularda cinsel eğitimlerin verilerek nesiller enseste karşı bilinçlendirilmeli. Ülkemiz yasalarında ise ağırlaştırıcı sebep olarak aralarında evlenme engeli bulunan kişilerce işlenmesi halinde cezayı ağırlaştıran bir unsur olarak bahsedilmiştir. Ancak ensestin yasalarca da tanımlanarak suç olduğu kesin bir dille belirtilmeli ve saldırganların suçlu olduğu bilinci toplumda hakim kılınmalı.

Saldırganın mağdura olan yakınlığı arttıkça ortaya çıkarılması da zorlaşıyor mu?

Evet, öyle. Milli Eğitim, Sağlık, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı profesyoneller eğitilmeli ve bu tür olgularla karşılaşıldığında konunun hızla yargıya yansıması sağlanmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı sosyal hizmet uzmanları mahallerde olası riskli aileleri belirleyerek koruyucu önlemler alınmalı. Toplum hem kamusal kesimden hem de medya aracılığıyla bilgilendirilmeli ve farkındalık artırılmalı. Mağdurlar, içerisinde adli tıp, çocuk psikiyatrisi, çocuk enfeksiyon, çocuk cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum uzmanları ile sosyal hizmet uzmanları ve psikologları bünyesinde bulunduran tek ve kapsamlı bir merkezde multidisipliner değerlendirilmeye alınmalı, takip ve tedavileri düzenlenerek gerekli tıbbi destek sağlanma. Bu amaçla kurulan Çocuk İzlem Merkezleri’nin niteliği ve sayısı artırılmalı ve mağdurların bu merkezlere başvurabilmeleri kolaylaştırılmalı. Güvenli bildiği ortamda güvendiği kişilerce enseste maruz kalan ve bu kısır döngüden kurtulma çabaları sonuçsuz bırakılan çocuklar, erken tanı ve alınacak koruma tedbirleri ile yaşadığı ortamdan hızla uzaklaştırılmalı ve koruma altına alınmalı sonrasında uygulanacak tedavi ve rehabilitasyonla da ensest zincirinin kırılması sağlanmalı.

Daha çok cinsel istismar tartışıldığında kimyasal hadım, idam gibi formüller gündeme gelir. Bunu uygulayan ülkeler var mı, başarı oranı nedir?

Cinsel istismar konusu toplumda infial yaratan bir olay ile karşılaştığımızda hemen gündeme hadım ve idam cezası geliyor. Oysa biliyoruz ki esas mesele cinsel istismarı ortaya koymak ve var olan yasaları uygulamak. Bizim Ceza Kanunumuzda var olan cezalar hiç de az değil, sorun yasaları tam olarak uygulamamak. Cezada indirim ve zaman aşımı gibi durumlar cinsel suçlarda söz konusu olmaması gerekir. Günümüzde Norveç, Danimarka, Finlandiya ve ABD’nin bazı eyaletlerinde cinsel suç faillerine kastrasyon uygulanıyor. İngiltere’de ise suçlunun talebi olursa kimyasal kastrasyon uygulanabilmekte. İdam cezası ise Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Ürdün, Katar, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde uygulandığı biliniyor. Peki, bu ağır cezalandırma cinsel suçları önleyebiliyor mu? Hayır.
İPEK ÖZBEY
HALKTV.COM.TR


YORUMLAR

  • 0 Yorum