'Açık unutulan kapı' hikâyesi

İstanbul’un fethinde Kerkeporta’nın kilitlenmesinin unutulmasından dolayı Türk ordusunun içeri girdiğini düşünmek çok saf bir anlayış olur. O ‘açık unutulan kapı’ hikâyesini en son Stefan Zweig yazmıştı. İstanbul, müthiş bir askeri hazırlık sürecinin ardından fethedildi. Öyle kolay olmadı. Elon Musk, bildiğiniz gibi dünya ile dalga geçen bir para babası. Bu tiplerin ince tarih, felsefe ve edebiyat bilgisine sahip olduklarını düşünmeyelim.

'Açık unutulan kapı' hikâyesi
26 Haziran 2022 - 08:36

İstanbul’un fethi 600. yılına yaklaşıyor. Fethin safahatı kolay anlaşılamayacak yoğunlukta; halen tartışılıyor. Evvela amatör yazarlar, hatta bizim ülkemizden çıkanlar bile neredeyse Elon Musk’un kapı kilitleme hikâyesinden daha farklı şeyler ileri sürmüyorlar. Fethin ne olduğunu anlamak için bizim tarihçilerimizden mesela Feridun Emecen, yabancılardan Steven RuncimanM. Gustave Schlumberger gibi yazarların eserlerini okumalı. Bunların yanından hiç şüphesiz Kritovulos gibi o vaktin bir Bizans tarihçisinin yazdıklarını okumak faydalıdır.

Açık unutulan kapı hikâyesi

AVRUPA TARİHİNİ BİLİR AMA...

Stefan Zweig Avrupa tarihinin hemen hemen her kompartımanını bilen, tarihi portreleri son derece iyi tasvir eden ve onların etrafında Avrupa tarihinin şekillenmesini anlatan, sevilen bir yazardır. Ama Türk tarihi ve hatta Doğu Avrupa için aynı marifeti gösterebildiğini zannetmiyorum. Aslında Stefan Zweig fetih zamanında yaşasaydı; muhtemelen 1453’ten sonra süren Fatih’in fetihleriyle dengeyi adam akıllı kaybedebilir, belki de aynı şekilde eşiyle birlikte intihar eder miydi?

O ‘açık unutulan kapı’ hikâyesini en son Stefan Zweig yazmıştı. Dediğim gibi Zweig, Avrupa tarihini bilir ama Türk tarihini bilmediği açık. İstanbul, müthiş bir askeri hazırlık sürecinin ardından fethedildi. Öyle kolay olmadı. Elon Musk, bildiğiniz gibi dünya ile dalga geçen bir para babası. Bu tiplerin ince tarih, felsefe ve edebiyat bilgisine sahip olduklarını düşünmeyelim. Bir tarihte Topkapı Sarayı ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni George Soros’la beraber gezdik. Genç okul çocukları gibi göze çarpan; mesela İskender Lahdi gibi çok klasik eserleri beğendi. Sanatın biraz soyutlamaya ve yana dal çizenlerine aynı şekilde vakıf olduğunu ve ilgi duyduğunu söylemek zor.

GÜNDELİK AMERİKAN ŞAKASI

Bu Elon Musk’ın esprisi gündelik bir Amerikan şakasıdır; bu gibi şeyleri severler. Ne Yunanlarla ne de Türklerle fazla bir ilgisi olduğunu düşünmeyelim. Elon Musk ile dünyanın herhangi bir yerindeki bir Ortodoks papazının veya herhangi bir Hıristiyan kafalı münevverin aynı torbaya giremeyeceği açıktır. Amerikalıdır, mali piyasanın önderidir; bu bakımdan üzerine bizde yapıldığı gibi sayfa sayfa yazılar yazmanın alemi yoktur.

Açık unutulan kapı hikâyesi


Kerkeporta’nın kilitlenmesinin unutulmasından dolayı Türk ordusunun içeri girdiğini düşünmek çok saf bir anlayış olur. İstanbul’u 200–300 bin kişilik bir ordunun kuşattığına inanmak da aynı derecede bir saflıktır. Bu kadar kalabalık bir orduyu besleyecek bir alan değil orası. Hafazanallah ordunun gıdasını temin etseniz; arkada bıraktığı cüruf ve kirlenmeden hastalık çıkardı.

Bu kuşatma ilk olarak ateşli silahların hâkim olduğu bir ordunun ve onun genç mareşalinin dehasıdır. İstanbul bugün fethin izlerini çoktan tarihe kazıdı. Şimdi asıl, İstanbul’un uğraşması gereken bugünün istilalarıdır. Bu sonuncular büyük şehrin hayatını bir zamandır altüst etmeye başladılar ve tahribat devam ediyor. Gereken iktisadi, mali ve imar düzenini sağlayan tedbirler alınmazsa çok daha hazin sonuçlar ortaya çıkar.

URLA TAHRİBATI

Urla
, İzmir’in yakınındaki yeni bir sayfiye. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her tarafından talep var. Yerleşme düzeni bu talebi karşılamaya uygun değil. Önemli bir bölge sit alanı olarak ilan edildi çünkü içinde neolitik devirden beri göze çarpan kalıntılar var. Zenginlik Helenistik devirle, Roma ve Bizans dönemleriyle devam ediyor. Şehrin dağınık ve pitoresk bir görünümü var.

Talep talebi yaratıyor. Belki de yazın sıcağında Türkiye’nin en uygun sayfiye yerlerinden biri değil. Ama buna rağmen en çok aranan haline geldi. Çok uzakta olmayan Bodrum’un durumuna dönüşme tehlikesi var; hiç hoş olmaz. İzmir’in imar düzeni sağlanmadıkça, düzenli bir yapılaşma ve imar kanunu uygulanmadıkça; Urla gibi civar bölgelerin gelişmesi ve nüfus yığılması kaçınılmaz.

Açık unutulan kapı hikâyesi

ARAŞTIRILMASI LAZIM

İzmir-Urla, Türkiye arkeolojisinin önemli yaralar aldığı bir bölge. Armağan ve Hayat Erkanal Hoca ki kendisi orada Ankara Üniversitesi adına kurulan Mustafa V. Koç Deniz Arkeolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin başına kurucu müdürüydü, bölgede önemli çalışmaları var. En son Prof. Dr. Armağan Erkanal’ın tespit ettiği bir tahribat var. Hem de İzmir Müze Müdürlüğü tarafından 4860 ada, 5 parselde yapılan kazılarda Anadolu’da tarih öncesi zamana giden nekropolde önemli bir tahribatın olduğu belirtiliyor.

Bu tahribatın kolayına bir arkeolojik kazı denemesi olduğu dahi şüphelidir. Kolay kazıları kepçe ve başka yöntemlerle yaparlar. Belki de burada bir yerleşme hedefleniyor. Bunun üzerinde fikir sahibi değilim. Araştırılması ve açıklanması gerekir.

ŞARTLI İZİN VERİLİYOR

Şurası bir gerçek, Akdeniz ülkelerinin her birinde arkeolojik sahalar benzer tehdit altındadır. Ama usta bir düzenleme var. Bazı arkeolojik alanlarda sürpriz buluntuların üstünde evlerin ve inşaatın devamına izin veriliyor. Ancak belirli şartlar konuyor. Bunları da devlet karşılıyor. Eğer çıkan mekân çok değerliyse, Roma’daki Neron Villası gibi, o zaman hakkaniyet dahilinde istimlake gidiliyor; yani ortaya bir müze çıkıyor. Antakya’da bu durum söz konusu oldu ve Hilton Hotel’in yapımı sırasında (şimdi Müze Hotel olarak biliniyor) mal sahibine büyük sıkıntılar yaratıldı. Genellikle sit alanlarının korunması ve kazılar sırasında bilinmeyen engellerin çıkması karşılanmıyor. Dolayısıyla bu zarar önlensin diye çıkan buluntu derhal örtülüyor.

Urla’daki kazıda yapılan tahribatın ne düzeyde olduğunu henüz bilmiyoruz. Bu nedenle de etraflıca açıklanması gerekir. Bilimsel hayatında ciddi yayınları olan merhum Prof. Dr. Hayat Erkanal ve eşi Prof. Dr. Armağan Erkanal boşuna konuşmazlar. Ciddi bir tehlike var ki bu sorun basına kadar yansıdı.
 

İstanbul’un fethi 600. yılına yaklaşıyor. Fethin safahatı kolay anlaşılamayacak yoğunlukta; halen tartışılıyor. Evvela amatör yazarlar, hatta bizim ülkemizden çıkanlar bile neredeyse Elon Musk’un kapı kilitleme hikâyesinden daha farklı şeyler ileri sürmüyorlar. Fethin ne olduğunu anlamak için bizim tarihçilerimizden mesela Feridun Emecen, yabancılardan Steven RuncimanM. Gustave Schlumberger gibi yazarların eserlerini okumalı. Bunların yanından hiç şüphesiz Kritovulos gibi o vaktin bir Bizans tarihçisinin yazdıklarını okumak faydalıdır.

Açık unutulan kapı hikâyesi

AVRUPA TARİHİNİ BİLİR AMA...

Stefan Zweig Avrupa tarihinin hemen hemen her kompartımanını bilen, tarihi portreleri son derece iyi tasvir eden ve onların etrafında Avrupa tarihinin şekillenmesini anlatan, sevilen bir yazardır. Ama Türk tarihi ve hatta Doğu Avrupa için aynı marifeti gösterebildiğini zannetmiyorum. Aslında Stefan Zweig fetih zamanında yaşasaydı; muhtemelen 1453’ten sonra süren Fatih’in fetihleriyle dengeyi adam akıllı kaybedebilir, belki de aynı şekilde eşiyle birlikte intihar eder miydi?

O ‘açık unutulan kapı’ hikâyesini en son Stefan Zweig yazmıştı. Dediğim gibi Zweig, Avrupa tarihini bilir ama Türk tarihini bilmediği açık. İstanbul, müthiş bir askeri hazırlık sürecinin ardından fethedildi. Öyle kolay olmadı. Elon Musk, bildiğiniz gibi dünya ile dalga geçen bir para babası. Bu tiplerin ince tarih, felsefe ve edebiyat bilgisine sahip olduklarını düşünmeyelim. Bir tarihte Topkapı Sarayı ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni George Soros’la beraber gezdik. Genç okul çocukları gibi göze çarpan; mesela İskender Lahdi gibi çok klasik eserleri beğendi. Sanatın biraz soyutlamaya ve yana dal çizenlerine aynı şekilde vakıf olduğunu ve ilgi duyduğunu söylemek zor.

GÜNDELİK AMERİKAN ŞAKASI

Bu Elon Musk’ın esprisi gündelik bir Amerikan şakasıdır; bu gibi şeyleri severler. Ne Yunanlarla ne de Türklerle fazla bir ilgisi olduğunu düşünmeyelim. Elon Musk ile dünyanın herhangi bir yerindeki bir Ortodoks papazının veya herhangi bir Hıristiyan kafalı münevverin aynı torbaya giremeyeceği açıktır. Amerikalıdır, mali piyasanın önderidir; bu bakımdan üzerine bizde yapıldığı gibi sayfa sayfa yazılar yazmanın alemi yoktur.

Açık unutulan kapı hikâyesi


Kerkeporta’nın kilitlenmesinin unutulmasından dolayı Türk ordusunun içeri girdiğini düşünmek çok saf bir anlayış olur. İstanbul’u 200–300 bin kişilik bir ordunun kuşattığına inanmak da aynı derecede bir saflıktır. Bu kadar kalabalık bir orduyu besleyecek bir alan değil orası. Hafazanallah ordunun gıdasını temin etseniz; arkada bıraktığı cüruf ve kirlenmeden hastalık çıkardı.

Bu kuşatma ilk olarak ateşli silahların hâkim olduğu bir ordunun ve onun genç mareşalinin dehasıdır. İstanbul bugün fethin izlerini çoktan tarihe kazıdı. Şimdi asıl, İstanbul’un uğraşması gereken bugünün istilalarıdır. Bu sonuncular büyük şehrin hayatını bir zamandır altüst etmeye başladılar ve tahribat devam ediyor. Gereken iktisadi, mali ve imar düzenini sağlayan tedbirler alınmazsa çok daha hazin sonuçlar ortaya çıkar.

URLA TAHRİBATI

Urla
, İzmir’in yakınındaki yeni bir sayfiye. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her tarafından talep var. Yerleşme düzeni bu talebi karşılamaya uygun değil. Önemli bir bölge sit alanı olarak ilan edildi çünkü içinde neolitik devirden beri göze çarpan kalıntılar var. Zenginlik Helenistik devirle, Roma ve Bizans dönemleriyle devam ediyor. Şehrin dağınık ve pitoresk bir görünümü var.

Talep talebi yaratıyor. Belki de yazın sıcağında Türkiye’nin en uygun sayfiye yerlerinden biri değil. Ama buna rağmen en çok aranan haline geldi. Çok uzakta olmayan Bodrum’un durumuna dönüşme tehlikesi var; hiç hoş olmaz. İzmir’in imar düzeni sağlanmadıkça, düzenli bir yapılaşma ve imar kanunu uygulanmadıkça; Urla gibi civar bölgelerin gelişmesi ve nüfus yığılması kaçınılmaz.

Açık unutulan kapı hikâyesi

ARAŞTIRILMASI LAZIM

İzmir-Urla, Türkiye arkeolojisinin önemli yaralar aldığı bir bölge. Armağan ve Hayat Erkanal Hoca ki kendisi orada Ankara Üniversitesi adına kurulan Mustafa V. Koç Deniz Arkeolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin başına kurucu müdürüydü, bölgede önemli çalışmaları var. En son Prof. Dr. Armağan Erkanal’ın tespit ettiği bir tahribat var. Hem de İzmir Müze Müdürlüğü tarafından 4860 ada, 5 parselde yapılan kazılarda Anadolu’da tarih öncesi zamana giden nekropolde önemli bir tahribatın olduğu belirtiliyor.

Bu tahribatın kolayına bir arkeolojik kazı denemesi olduğu dahi şüphelidir. Kolay kazıları kepçe ve başka yöntemlerle yaparlar. Belki de burada bir yerleşme hedefleniyor. Bunun üzerinde fikir sahibi değilim. Araştırılması ve açıklanması gerekir.

ŞARTLI İZİN VERİLİYOR

Şurası bir gerçek, Akdeniz ülkelerinin her birinde arkeolojik sahalar benzer tehdit altındadır. Ama usta bir düzenleme var. Bazı arkeolojik alanlarda sürpriz buluntuların üstünde evlerin ve inşaatın devamına izin veriliyor. Ancak belirli şartlar konuyor. Bunları da devlet karşılıyor. Eğer çıkan mekân çok değerliyse, Roma’daki Neron Villası gibi, o zaman hakkaniyet dahilinde istimlake gidiliyor; yani ortaya bir müze çıkıyor. Antakya’da bu durum söz konusu oldu ve Hilton Hotel’in yapımı sırasında (şimdi Müze Hotel olarak biliniyor) mal sahibine büyük sıkıntılar yaratıldı. Genellikle sit alanlarının korunması ve kazılar sırasında bilinmeyen engellerin çıkması karşılanmıyor. Dolayısıyla bu zarar önlensin diye çıkan buluntu derhal örtülüyor.

Urla’daki kazıda yapılan tahribatın ne düzeyde olduğunu henüz bilmiyoruz. Bu nedenle de etraflıca açıklanması gerekir. Bilimsel hayatında ciddi yayınları olan merhum Prof. Dr. Hayat Erkanal ve eşi Prof. Dr. Armağan Erkanal boşuna konuşmazlar. Ciddi bir tehlike var ki bu sorun basına kadar yansıdı.
 

İstanbul’un fethi 600. yılına yaklaşıyor. Fethin safahatı kolay anlaşılamayacak yoğunlukta; halen tartışılıyor. Evvela amatör yazarlar, hatta bizim ülkemizden çıkanlar bile neredeyse Elon Musk’un kapı kilitleme hikâyesinden daha farklı şeyler ileri sürmüyorlar. Fethin ne olduğunu anlamak için bizim tarihçilerimizden mesela Feridun Emecen, yabancılardan Steven RuncimanM. Gustave Schlumberger gibi yazarların eserlerini okumalı. Bunların yanından hiç şüphesiz Kritovulos gibi o vaktin bir Bizans tarihçisinin yazdıklarını okumak faydalıdır.

Açık unutulan kapı hikâyesi

AVRUPA TARİHİNİ BİLİR AMA...

Stefan Zweig Avrupa tarihinin hemen hemen her kompartımanını bilen, tarihi portreleri son derece iyi tasvir eden ve onların etrafında Avrupa tarihinin şekillenmesini anlatan, sevilen bir yazardır. Ama Türk tarihi ve hatta Doğu Avrupa için aynı marifeti gösterebildiğini zannetmiyorum. Aslında Stefan Zweig fetih zamanında yaşasaydı; muhtemelen 1453’ten sonra süren Fatih’in fetihleriyle dengeyi adam akıllı kaybedebilir, belki de aynı şekilde eşiyle birlikte intihar eder miydi?

O ‘açık unutulan kapı’ hikâyesini en son Stefan Zweig yazmıştı. Dediğim gibi Zweig, Avrupa tarihini bilir ama Türk tarihini bilmediği açık. İstanbul, müthiş bir askeri hazırlık sürecinin ardından fethedildi. Öyle kolay olmadı. Elon Musk, bildiğiniz gibi dünya ile dalga geçen bir para babası. Bu tiplerin ince tarih, felsefe ve edebiyat bilgisine sahip olduklarını düşünmeyelim. Bir tarihte Topkapı Sarayı ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni George Soros’la beraber gezdik. Genç okul çocukları gibi göze çarpan; mesela İskender Lahdi gibi çok klasik eserleri beğendi. Sanatın biraz soyutlamaya ve yana dal çizenlerine aynı şekilde vakıf olduğunu ve ilgi duyduğunu söylemek zor.

GÜNDELİK AMERİKAN ŞAKASI

Bu Elon Musk’ın esprisi gündelik bir Amerikan şakasıdır; bu gibi şeyleri severler. Ne Yunanlarla ne de Türklerle fazla bir ilgisi olduğunu düşünmeyelim. Elon Musk ile dünyanın herhangi bir yerindeki bir Ortodoks papazının veya herhangi bir Hıristiyan kafalı münevverin aynı torbaya giremeyeceği açıktır. Amerikalıdır, mali piyasanın önderidir; bu bakımdan üzerine bizde yapıldığı gibi sayfa sayfa yazılar yazmanın alemi yoktur.

Açık unutulan kapı hikâyesi


Kerkeporta’nın kilitlenmesinin unutulmasından dolayı Türk ordusunun içeri girdiğini düşünmek çok saf bir anlayış olur. İstanbul’u 200–300 bin kişilik bir ordunun kuşattığına inanmak da aynı derecede bir saflıktır. Bu kadar kalabalık bir orduyu besleyecek bir alan değil orası. Hafazanallah ordunun gıdasını temin etseniz; arkada bıraktığı cüruf ve kirlenmeden hastalık çıkardı.

Bu kuşatma ilk olarak ateşli silahların hâkim olduğu bir ordunun ve onun genç mareşalinin dehasıdır. İstanbul bugün fethin izlerini çoktan tarihe kazıdı. Şimdi asıl, İstanbul’un uğraşması gereken bugünün istilalarıdır. Bu sonuncular büyük şehrin hayatını bir zamandır altüst etmeye başladılar ve tahribat devam ediyor. Gereken iktisadi, mali ve imar düzenini sağlayan tedbirler alınmazsa çok daha hazin sonuçlar ortaya çıkar.

URLA TAHRİBATI

Urla
, İzmir’in yakınındaki yeni bir sayfiye. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her tarafından talep var. Yerleşme düzeni bu talebi karşılamaya uygun değil. Önemli bir bölge sit alanı olarak ilan edildi çünkü içinde neolitik devirden beri göze çarpan kalıntılar var. Zenginlik Helenistik devirle, Roma ve Bizans dönemleriyle devam ediyor. Şehrin dağınık ve pitoresk bir görünümü var.

Talep talebi yaratıyor. Belki de yazın sıcağında Türkiye’nin en uygun sayfiye yerlerinden biri değil. Ama buna rağmen en çok aranan haline geldi. Çok uzakta olmayan Bodrum’un durumuna dönüşme tehlikesi var; hiç hoş olmaz. İzmir’in imar düzeni sağlanmadıkça, düzenli bir yapılaşma ve imar kanunu uygulanmadıkça; Urla gibi civar bölgelerin gelişmesi ve nüfus yığılması kaçınılmaz.

Açık unutulan kapı hikâyesi

ARAŞTIRILMASI LAZIM

İzmir-Urla, Türkiye arkeolojisinin önemli yaralar aldığı bir bölge. Armağan ve Hayat Erkanal Hoca ki kendisi orada Ankara Üniversitesi adına kurulan Mustafa V. Koç Deniz Arkeolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin başına kurucu müdürüydü, bölgede önemli çalışmaları var. En son Prof. Dr. Armağan Erkanal’ın tespit ettiği bir tahribat var. Hem de İzmir Müze Müdürlüğü tarafından 4860 ada, 5 parselde yapılan kazılarda Anadolu’da tarih öncesi zamana giden nekropolde önemli bir tahribatın olduğu belirtiliyor.

Bu tahribatın kolayına bir arkeolojik kazı denemesi olduğu dahi şüphelidir. Kolay kazıları kepçe ve başka yöntemlerle yaparlar. Belki de burada bir yerleşme hedefleniyor. Bunun üzerinde fikir sahibi değilim. Araştırılması ve açıklanması gerekir.

ŞARTLI İZİN VERİLİYOR

Şurası bir gerçek, Akdeniz ülkelerinin her birinde arkeolojik sahalar benzer tehdit altındadır. Ama usta bir düzenleme var. Bazı arkeolojik alanlarda sürpriz buluntuların üstünde evlerin ve inşaatın devamına izin veriliyor. Ancak belirli şartlar konuyor. Bunları da devlet karşılıyor. Eğer çıkan mekân çok değerliyse, Roma’daki Neron Villası gibi, o zaman hakkaniyet dahilinde istimlake gidiliyor; yani ortaya bir müze çıkıyor. Antakya’da bu durum söz konusu oldu ve Hilton Hotel’in yapımı sırasında (şimdi Müze Hotel olarak biliniyor) mal sahibine büyük sıkıntılar yaratıldı. Genellikle sit alanlarının korunması ve kazılar sırasında bilinmeyen engellerin çıkması karşılanmıyor. Dolayısıyla bu zarar önlensin diye çıkan buluntu derhal örtülüyor.

Urla’daki kazıda yapılan tahribatın ne düzeyde olduğunu henüz bilmiyoruz. Bu nedenle de etraflıca açıklanması gerekir. Bilimsel hayatında ciddi yayınları olan merhum Prof. Dr. Hayat Erkanal ve eşi Prof. Dr. Armağan Erkanal boşuna konuşmazlar. Ciddi bir tehlike var ki bu sorun basına kadar yansıdı.
İLBER ORTAYLI -HURRİYET.COM.TR


YORUMLAR

  • 0 Yorum