Ayrıştırıcı üslup seçim kazandırıyor..

Ülkeyi yönetmede ise yetersiz kalıyor.. Anayasayı ondan değiştirmek istiyoruz..

Ayrıştırıcı üslup seçim kazandırıyor..
23 Ocak 2017 - 09:06
Bizim daha önce öğrendiğimiz gerçeği Amerikalılar son seçim kampanyası sırasında keşfettiler: Siyasette ayrıştırıcı üslup en az birleştirici üslup kadar sonuç almaya yarıyor; hatta biraz daha fazla işe yarıyor…

Donald Trump Amerikan toplumunun bütününe hitap eden, herkesin oyuna talip olan bir kampanya yürütmedi; kendisini Beyaz Saray’a taşıyacak kadar bir halk katmanını arkasına almaya çalıştı ve başarılı oldu.

 

Rakibinden daha az oy alması bu anlamda fazla önemli değil; o onun kampanyasını yürütenlerin dehasını yansıtıyor: ABD’deki seçim sistemini göz önünde tutarak yürüttüler kampanyalarını ve ikinci seçmen sayısı fazla eyaletlere yoğunlaştılar; zaten kimse ”3 milyon daha az oy aldı, başkanlığı meşru değil” demiyor, diyemiyor…

Türkiye de, 2002 seçiminde, yüzde 35 oy alan bir siyasi partiye Meclis’in üçte iki sandalyasını teslim etmedi mi? Bizde ‘barajlı seçim sistemi’ olduğu ve muhalefet partilerinden üçü yüzde 10 barajına yakın oy aldığı halde milletvekili çıkarma hakkı kazanamadığı için, sistem en çok oyu alan partinin lehine çalışmıştı.

Ülkemiz bu yönde örnek

Ayrıştırıcı üslup iktidar partisinin her iki seçmenden birinin oyunu aldığı 2011 genel seçimi sonrasında kendini belli etmeye başladı.

Seçim kazanmada yararlı olduğu görüldü o üslubun; şimdi pek çok ülkede daha önce ‘marjinal’ bölgede siyaset yapan partiler, kendilerini halkın bütününe beğendirmek yerine, ideolojik kalıplarına yeni taraftar çekme tarzını benimsiyor ve bununla başarılı olmayı bekliyor…

Madem Türkiye’de işe yaradı, madem Donald Trump‘ı başkanlığa taşıdı… Neden aynı yöntem Fransa’da da aynısını yaşatmasın?

Fransız Front National partisinin ve lideri Marine Le Pen‘in 23 Nisan ve 7 Mayıs 2017 tarihlerinde iki tur halinde yapılacak başkanlık seçimi için benimsedikleri yol ve yordam bu beklenti üzerine oturuyor.

Elbette örnek seçim başarılarına bakarak kendilerine yöntem belirleyenler bir gerçeği de fark ediyorlardır: Siyaset yalnızca seçim kazanmaktan ibaret değil; sandık başarısı elbette önemli, ancak bir de sonrası var: Ülkeyi yönetmek…

Seçim kampanyası sırasında kullanılan ‘ayrımcı dil’ arkaya alınan kitleyi büyütüyor, ancak aynı dil ülke yönetiminde zorluklarla karşılanmasına da sebep oluyor.

AK Parti’nin 2011 sonrasında karşılaştıkları zorluklara bakmak bile yeterli.

Daha az bir kitle desteğine sahip olduğu dönemlerde, AK Parti, ‘Türkiye’nin kaderi‘ sanılan pek çok olumsuzluğun üstesinden gelmeyi bilmişti. Adı öyle konulmuş olmasa bile, pek çok alanda ‘reform‘ sayılabilecek yenilenmeler o dönemlerde sağlandı. Darbe girişimleri niyet safhasında kaldıysa o dönemde, bu, dönemin ‘reformcu ruhu‘ ile yakından ilişkilidir. ‘Vesayet‘ de o dönemde işlevsiz hale getirilebildi.

Trump’ın bu anlamda başarı şansı ne?Yazının devamı için tıklayın >>

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum