Bir Beyaz Saray anısı

Kitabın adı “The Room Where It Happened: A White House Memoir”. Türkçesi “Olayın Olduğu Yer: Bir Beyaz Saray Anısı”. Yazarı, Trump’ın eski Ulusal Güvenlik Bakanı John Bolton.

Bir Beyaz Saray anısı
23 Haziran 2020 - 09:45 - Güncelleme: 23 Haziran 2020 - 17:48
Haftalardır Trump’ın kitabın yayımlanmasını engelleme girişimleri konuşuluyor ama çabalar başarısız olunca kitap sonunda bugün piyasada. 

Bolton, geçen hafta Amerika’da ABC News’a verdiği röportajla gündem oldu. Kitapta yer alan iddialardan biri, Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Kısaca özetlemek gerekirse, ABD’nin nükleer faaliyetleri nedeniyle İran’a uyguladığı yaptırımları deldiği gerekçesiyle, Halkbank hakkında ABD’de soruşturma açıldı. 

ABD Adalet Bakanlığı, Ekim 2019’da Halkbank hakkında bir iddianame hazırlayarak dava sürecini başlattı. New York Güney Bölge Savcılığı, Halkbank’ı İran’a yasadışı yollardan 20 milyar dolar aktarmakla suçluyor.

Halkbank bu iddiaların tümünü reddederken, ABD’deki yargı süreci devam ediyor.

Bolton, Erdoğan’ın Trump’tan Halkbank üzerindeki baskının hafifletilecek bir anlaşmanın sağlanmasını istediğini yazıyor. Trump’ın da Erdoğan’a “New York’taki savcılar (eski ABD Başkanı) Obama’nın adamları, kendi adamlarımı içeri sokana kadar bekle, sonra bu işi hallederiz” dediğini söylüyor. Trump’ın Erdoğan’a söylediği bu sözlerin yargıya müdahale olduğunu da ekliyor. 

Kitabı elimize aldığımızda ayrıntıları öğreneceğiz ama bugün bu konunun farklı bir yönü üzerinde durmak istiyorum.

***

Olay medyada tartışılırken sık sık “Bolton’ın dedikleri doğruysa, demek ABD’de de işler böyle yapılıyormuş”, “Daha önce hiçbir ABD Başkanı hukuka böyle müdahale etmedi” şeklinde yorumlara rastladım. 

O yorumları duyup okudukça ben de dedim ki: Demek bazılarının hafızası bu konuda da çuvalladı!

“Amerikan rüyası”, sadece çok çalışma ile başarı, refah ve şöhretin yakalanabileceği fikrine dayanmıyor; aynı zamanda o ülkede hukuku ön plana alan adaletli bir sistemin var olduğu düşüncesini de içeriyor. Buna kanıt olarak da devlet yönetiminde geçerli olan “check and balances” (denetim ve denge) ilkesi gösteriliyor. 

Devlet yönetiminde yetkilerin ayrılması ve karşılıklı denetimi ifade eden bu ilkenin ABD’deki devlet yapılanmasının temelinde var olduğu doğrudur. Aksamadan işletilebildiği dönemler de vardır elbette ama bu durum, ilkenin zaman zaman açıkça çiğnendiği gerçeğini değiştirmiyor. 

Ben o ülkede adaletsizliğin birçok alanda var olduğunu orada bizzat yaşayarak gördüm. Doğrudan siyasetin hukuk sistemini yönlendirdiği birçok olaya yıllar içinde tanık oldum.

***

Hepsini burada anlatmaya olanak yok ama bir tanesini hatırlatabilirim. George W. Bush’un göreve gelmesine yol açan seçim skandalı mesela... Amerika’da medya ve siyaset ilişkilerini yazdığım 30 Saniyede Bush adlı kitabımda bu konuyu ayrıntısıyla anlatmıştım.

İkinci seçmenlerin oy sayım sürecinde Florida’da yaşanan ve bir ayı aşkın süre devam eden kaos, Florida Yüksek Mahkemesi’nin kararı ile Bush lehine sonuçlanmıştı. Kararda etkili olan isim ise bir anda tüm dünyanın ismini duyduğu Florida Eyalet Sekreteri Katherine Harris’di. 

Eyalet çapındaki oylamada kazananı yasal olarak onaylamaktan sorumlu bu kişi, sadece Cumhuriyetçi olmakla kalmayıp George W. Bush’un kardeşi vali Jeb Bush’un yakın arkadaşıydı ve G.W. Bush’un da Florida’daki seçim kampanyasının eşbaşkanıydı.

Harris’in Bush’un Florida’yı kazandığını duyurmasıyla Beyaz Saray’ın yeni ev sahibi açıklanmış oldu. Sonrasında olanları herkes biliyor. Irak’ta kitle imha silahları olduğu yalanına dayanarak Ortadoğu’yu yerle bir eden savaşı başlatan da Bush’tu. 

***

Dünya tarihinde siyasetin hukuka müdahale ettiği akıl almaz olaylardan biridir bu. Hukuk ile siyaset haftalarca savaşmış ve sonunda siyasetin dediği olmuştu.

20 yıl geçse de birçok Amerikalı’nın o travmayı atlatamadığını biliyorum. O nedenle hâlâ rakibi Al Gore’un popüler oylarda birinci gelişine atıf yaparak Bush için “500 bin oyla seçimi kaybeden ilk başkan” yorumu yapılıyor.

“Amerikan rüyası” biteli çok oldu. Aslında mantıklı soru şu: 

En ücra köşesini bile kapitalizmin ağ gibi sardığı bir toplumda nasıl bir rüya görülür? Birileri rüya görürken diğerleri kâbus görüyorsa, o ülkenin bir “rüya âlemi” gibi görülmesi zaten baştan yalan değil mi? 

Zülal Kalkandelen

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum