Bir Yahudi'nin genelev anıları: Fotoğraf makinesi ile gittim

Evet farkındayım başlık sanki biraz müstehcen ama yazımızın içeriği fazla müstehcen değil.

Bir Yahudi'nin genelev anıları: Fotoğraf makinesi ile gittim
16 Ocak 2022 - 11:20 - Güncelleme: 16 Ocak 2022 - 18:38

Yazı sadece 1970-1990 arası İstanbul gençliğinin hatta benim mensup olduğum sosyal grup olan Yahudi Gençliğinin cinsel yaşamındaki yerini tespit amaçlı bir yazıdır.

Kerhane veya resmi adı genelev ile tanışmam 12 veya 13 yaşıma denk gelir. Boynuma bir fotoğraf makinesi asıp Karaköy Kemeraltı caddesindeki genelevi ziyaretim oldu. Fotoğraf makinesi neden diye sorsanız  Hani ben gazeteci olacaktım ya... İşte mesele o kadınlara bakabilmek için ropörtaj yapacağım diye gazeteci rolündeydim. Kimse hatta kapıdaki bekçi bile boynumdaki fotoğraf makinesine dikkat etmemişti. 12 yaşındaki tombul bir çocuğun da girdiğini ya fark etmemişti ya da onu pek fazla ilgilendirmiyordu yaşı küçüklerin girmesinin yasak olmasına rağmen...

İLK TRAVMAM O SOKAKTA

İşte ilk genelev travmasını o  sokakta  geçirdim. Evlerden birinin kapısının önüne kadar sürüklendim kalabalıkla birlikte. Herkes önündekini itiyor ve en öne geçerek kadınları izlemeye uğraşıyordu. Aslında  bakanların  tamamına yakın kısmı bakıcıydı, alıcı pek yoktu. Zaten alıcı olanlar kimseye bakmadan nereye gideceğini ve hangi kadına müracaat edeceğini bilir doğru girer ve yolunu bulurdu. Bakıcı olanlar arasında en ön sıradaydım. Kapının önündeki iskemlede bir ayağı poposunun altında, bir bayan ve koca göbeği ile sutyeninden bir memesini dışarı çıkartmış promosyon gibi tanıtım yapıyordu.

O kapının önünde ne kadar takıldığımı bilmiyorum. Ancak kadın bana hitaben "Hadi gireceksen gir, yoksa kaybol buradan" dediğini ilk gündü gibi hatırlıyorum. Hiç vakit kaybetmeden kapının önünden de sokaktan da hızlıca çıkmıştım.

Bundan sonra da o sokağa  bir daha girmeye bile cesaret edemedim. 1970'i 71'e bağlayan yılbaşı gecesi ise çok yakın bir dostumun cesaretlendirmesi ile İstanbul Yahudi Gençliği'nin en az yarısının ilk cinsel deneyimini gerçekleştiren Can ablanın odasının önünde  konuşlandığımızı hatırlıyorum.  

CAN ABLA...

Can abla usta bir meslek erbabı ve halden anlayan gençlerin bu deneyimlerinde nasıl korku ve endişe içinde olduklarını gayet iyi anlayan ve bu korkularını yenmelerinde  yardımcı olan bir eğitmen, adeta bir öğretmendi. İlk deneyimlerinde başarısız olanları cesaretlendirir, ilk fırsatta tekrar gelmeleri için ikna eder ve bunun olağan olduğunu resmen öğretirdi. Unutmadan kış günlerinde Can ablanın odasında soba yoktu ama oda bir mangal ile ısıtılırdı. İşte kerhane mangalı ifadesindeki mangal budur.

Can abla  beni o yılın erkeği ilan edince zevkten dört köşe olmuştum. Hoş ben aslında  oldukça tombul bir gençtim ama o payeyi almak beni daha zayıf ve yakışıklı hissettirmişti.

Bu duygular sadece benim duygularım değildi. Bir çok arkadaşımında hissettikleriydi.

Aynı hafta bütün harçlığımı Can ablaya yatırdım. Çok memnun olmuştum. Eh dersleri aksatmamam ve pratik yapmam gerekiyordu.

KERHANE TATLISI

Uzun bir süre  bu dersleri ara vermeden tekrarladık ve  arada başka uzman hocaları da ziyaret ettik. İsimlerini zikretmek doğru olmazsa da bu evlerin şimdilerde yıkılmakta olan Zürafa ve Alageyik sokaklarında olduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Kaynak Ertuğrul Özkök ustamız tabii ki.

Karaköy Genelevi'nin  aslında  akıllardan silinmeyen  fotoğraflarından bazıları ise demir kapıların üzerindeki reklamlardır:  "14 numaradaki AYSEL  burada" veya  "EMEL  28  numaraya  taşındı."


  
Karaköy genelevinin önündeki satıcılar ile esnaf ise ayrı bir şenlik havası yaratıyordu.  En önemli satış  ürünü KERHANE  TATLISI  denilen  bol şekerli kızartılmış şekerlendirilmiş HALKA idi. Bunun  cinsel gücü arttıracağına inanılır ve giriş yapacak olan delikanlıların tükettiği bir üründü.

Bir başka esnaf ise  kırmızı bir boyalı suyun  plastik bir boru ile  bastırdığın manivelası ile  yukarı çıkması ile belli bir seviyede rakamda  durması oyunu  denemesi 25 kuruş idi. Yanlış hatırlamıyorsam. Bunu oynatan delikanlı da  ana yaşını gösterir diye reklam yapardı. Hoş kol gücü ile boyalı suyu yukarıya çıkartmanın yaşı nasıl anlaşılıyordu ve ana yaşı ne demek halen bilmiyorum. Nüfus kağıdında  yazan doğum tarihi çoğunlukla doğru olmadığından yani çocuklar özellikle kırsal kesimde geç kaydedildiği için ana yaşı yani anasından doğduğu tarihi bilmek oldukça ilginç bir  yaklaşımdı sanırım.

SÜLÜN OSMAN GÖRSE GURUR DUYARDI

Taksim'deki meydan saatini vatandaşa satanların çocukları olarak buna da inanıldığını görmek çok şaşırtıcı olmaz. Sülün Osman bugün nelerin satıldığını görseydi ne kadar geride kaldığını görüp rahatsız olurdu veya gurur duyardı, yeni nesiller bu işi ne de güzel öğrendi diye.

İstanbul'da sadece bu sokaklarda ve Kemeraltı Caddesi'ndeki  yan sokaktaki  genelevler resmi mekanlardı.

Bunun dışında ise  benim zamanımda faal olan randevu evleri vardı. Aslında hepsinin genel adı kerhaneydi ama resmi olanlara genelev kaçak olanlar da randevu evi deniyordu.

Dönemin en ünlü randevu evleri ise  Elmadağı'ndaki VAROL. Sadece  iki kez  ziyaret etmiştim. O zaman vizite ücreti 70 liraydı. Can abla 20 liraya işi bitiriyordu. Vizite sözü aslında takılacak bir olaydı. Vizite doktorlara mahsus  bir tabirdir. Eh buralarda da  servis aslında bir sağlık hizmeti olduğuna göre kullanılması yanlış değildi. Kelime tabii ki Türkçe değil Fransızca "visite" sözcüğünden  uyarlanmış olup esası ziyaret demektir. Eh İngilizcesi de aynı tabii. Ama olsun bu sözcük  genelevlerin giriş katında  bir tabela ile  vatandaşlara  sunulmaktaydı. Vizite 10 Lira gibi.  Bunun dışında bir de peçete parsı ödemek gerekirdi.  Selpakçı diye tabir edilen    peçeteciye 5 lira vermek gerekiyordu. Fiyat bununla bitmiyordu. Ziyaret edeceğiniz kadına bir de bahşiş vermek  ziyaretin raconundandı ve vereceğiniz bahşişe göre  alacağınız hizmet kalitesi değişiyordu.

"GÖRÜLMEMEYE DİKKAT EDERDİM"

Pangaltı'dan aşağı yokuşta faaliyet gösteren ve Mercedes garajının üzerindeki Royal...

Hahambaşılığın yan binası veya karşısındaki ve NİYET. Oraya hiç gitmedim.  Ne işim var etrafta bir sürü Yahudi hahambaşılığa girip çıkarken görünmek pek  kabul edilir bir durum değildi. Hem bekar ve genç olmama rağmen  tanıdık birilerini gördüğümde  kanal değiştirir, görülmemeye dikkat ederdim. Aslında  evli bir adamın bekar bir genci görmesinde ne sakınca olurdu ki. Olabilecek şuydu ki o adamı rahatsız edebilirdi tabii ki. Bir kez okulun kapıcısı Mösyö Marko'yu gördüm. Tabii hemen kaçtım oradan. Allah rahmet eylesin iyi adamdı...

Sıraselviler neredeyse bütün evler. KÖLN 64...

NEVZAT'ın yeri. Nevzat'ın yeri aslında  eşcinsel olan Nevzat bey kadınsı tavırları ile  gelen gençleri hoşgeldin kocacığım diye karşılar. Ve sana "Bebek gibi bir kız var valla. Kolej mezunu  kültürlü  şahane bir kız" diye reklamı çekerdi. Bizim çapkınlardan biri de "Ulan Nevzat evlenmeye mi geldik mesleğini bileğinin hakkı ile icra edecek bir kadın yok mu? Nedir  kolej mezunu filan" diye takılırdı Nevzat'a. Nevzat ise  hatırladığım kadarı ile İSMET AY  benzeri bir adam ve ayaklarında kadın terliği ile hani Kapalıçarşı'da turistlere satılan ucunda ponpon olan yaldızlı terlikler ile dolaşırdı.

SIRASELVİLER 66

Sıraselviler 66 da ünlü evlerdendi.
 


Bir başka randevu evi serisi de Fitaş sinemasının arkasındaki ABANOZ SOKAK'ta bulunuyordu. O evlerin isimleri yoktu. Tam kaçak evlerdi. Bir keresinde  arkadaşlar ile o evlerden birine girdik -4- 5 arkadaştık- ve evin salonunda kadınları görmek için Kadıköy Müzik Cemiyeti sanatçıları  gibi yan yana oturduk. Dolaşan kadınlardan biri bayağı uzun, iri yarı bir kadındı. Birden bire  gözüm ayağında takıldı  en azından 46 numara vardı zaten iki kelimede konuşunca ne olduğu anlaşıldı ve ikinci bir kelam etmeden evi beraberce terk ettik.

5 ARKADAŞIN HİKAYESİ

Başka bir arkadaşın anlattıklarına göre 5 arkadaş bu evlerden birine  gitmişler. Kadınlardan biri de gençlerden birinin kucağına oturmuş  çocuğu  ısıtmak için. Bu arada evin pazarlamacılarından biri  kadına da çocuğa da bozuk attı ve ağır laflar etti. Bizim arkadaşlardan biri de delikanlılığa laf ettirmemek için pazarlamacı arkadaşa "Sen kimsinde laf ediyorsun" deyip kafa tutmuş. Arada yazmayı unuttum her ne hikmetse  5 arkadaşın 5'i de baştan aşağı beyaz takım elbiselerle girmişler o eve... Ve sanki Daltonlar gibi bir caka oluşturmuşlar.

Pazarlamacı elemanlar bizimkilere  bir güzel sopa çekmişler ve bir tanesinin de kafasını  bir boru darbesi ile patlatmışlar.  Taksim İlkyardım Hastenesi'nde  de  adamın kafasını  canlı canlı dikmişler. Hepsi sarhoş olduğu için canlı  canlı sözcüğüne pek takılmadım. Ama o beyaz takım elbiseler kırmızı beya renge dönüşmüş. Valla hepimiz bayrak gibi olduk dediler.

Sonra kafası yarılan arkadaşı kimse evine bırakmak istememiş ama bir tanesi yani en delikanlısı arkadaşı sabaha karşı evine götürmüş. Çocuğun annesi ise kırmızı beyaz elbiseli oğlu ve arkadaşını  gördüğünde neredeyse bayılacak gibi olmuş. Ne desin "Kerhanede dayak yedik" diyecek hali yok teyzeciğim sorma trafik kazası geçirdik diyerek durumu yırtmışlar.

"BE SAMİ YAHU, PE..VENK SAMİ"

Yakın bir dostumun  geçen gün anlattığı bir olayı da aktarmadan geçemeyeceğim. Arkadaşım uzun yıllar Anadolu'da kamyon ile  kırtasiye malzemeleri satışı yapmaktaydı ve Orta Anadolu şehirlerinden birinde  mal satma işini bitirdikten sonra yola çıkmadan önce  akşam yemeği yemek üzere bir lokantaya girmiş.

Yemeğini yerken karşı masada oturan bir kişi kalkıp yanına gelmiş kollarını açarak "Nasılsın abicim" diye sarılmış arkadaşıma.  Dur kardeş, nedir, kimsin, ben seni tanımıyorum diye bozuk atmış. Nasıl tanımazsın muhabbeti başladığından tanımıyorum yahut kimsin sen demiş.  Adam da "Be Sami yahu, PE..VENK SAMİ" demiş yüksek sesle. Lokantadakilerin tamamı adama dönmüş. Garson da "Hoop arkadaş ne iştir öyle? Konuşulur mu burada aile var" deyince adam duraklamış.

Oturmuş bizim arkadaşın yanına "Abi ben Niyet'teki Pe..venk Sami yahu nasıl tanımazsın" deyince aradan 20 sene geçmesine rağmen bunu tanıdığını anlamış ve "İyi de beni nasıl tanıdın ki" demiş. "Abi sen oranın en delikanlı müşterisiydin seni unutur muyuz yahu. Peki ne yapıyorsun burada" demiş. Üzerine "Bir kerhanede pezevenklik çok şükür mesleğimi yapıyorum" demiş. Bizim arkadaş yemeğini bitirir bitirmez soluğu kamyonun direksyonunda almış. Tabii Sami Bey ile de selamlaşmış. O da arkasından  "Falanca evdeyim, bekleriz abim" diye reklama devam etmiş.

Kerhane muhabbeti bitmez ama başkaları da var ama bu kadarla yetineceksiniz. Fazlasını anlatırsam işin tadı kaçabilir.

Hepinize bol güneşli günler.

Rafael Sadi

Odatv.com


YORUMLAR

  • 0 Yorum