Can Ataklı yazdı Cehalet mi vıcık popülizm mi?

Önce CHP’nin açıkladığı “İkinci Yüzyıl Vizyonu”, sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis’teki bütçe konuşması saray ve çevresine ciddi bir sarsıntıya neden oldu.

Can Ataklı yazdı Cehalet mi vıcık popülizm mi?
08 Aralık 2022 - 09:35

Ardından bazı güvenilir araştırmaların sonuçları geldi.

“Kime oy verirsiniz?” sorusunun ötesinde “Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının mucizelere kaldığını” gösteren anketler de hayli sarsıcı oldu.

Sarayın “dünya lideri” sloganı kısa bir süre etkili olsa da eridi gitti.

Şimdi tek umut ekonomide yaşatılmaya çalışılıyor.

Bu kadar yükseltildikten sonra doğal olarak görülecek düşüşleri “Ekonomide iyileştirme sağlıyoruz, ocak ve şubat aylarında bu daha net görünecek” açıklamaları ile AKP tabanı diri tutulmaya çalışılıyor.

Tüm bunların sonucu AKP sözcüleri de ne yapacaklarını şaşırmış durumda.

Hem CHP’nin vizyonunu hem Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını hem de 6’lı masayı aynı anda karalamaya çalışıyorlar.

Dün AKP Sözcüsü Ömer Çelik’i dinledim.

Söylediklerine bakınca “Bu adam bunları cehaletinden mi söylüyor yoksa yine vıcık bir popülizme de dalmak zorunda kaldı” diye düşünmeden edemedim.

Ömer Çelik tamamen uydurmaya dayalı bir söz üzerinden hareketle bakın ne demiş;

“Diyorlar ki Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Cumhurbaşkanı’nı 6’lı masa yönetecek, 6’lı masa ile birlikte Türkiye’yi yönetecek. Türk devlet sisteminde ve anayasal düzende, 6’lı masa diye bir mekanizma yok. Bu paralel bir mekanizma olur.”

Çelik daha sonra “Cumhurbaşkanı ya da Başbakan seçilse bile, hayır diyorlar” dedikten sonra şunu eklemiş; “Bir Türk ruhbanlar konseyi gibi bir şey… En vahimi de, bu söylemden vazgeçerler diye bekledik, vazgeçmediler, bu vesayet türlerini yeniden canlandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Buna milletimizden herhangi bir teveccüh olmayacağına inanıyoruz.”

Ömer Çelik saray medyasının “Karamollaoğlu cumhurbaşkanını 6’lı masanın yöneteceğini söyledi” çarpıtması üzerine bu açıklamaları yaptı anlaşılan.

Tabii Karamollaoğlu’nun ne söylediğini merak etmeyip sadece çarpıtılmış başlıklardan yola çıkınca böyle oluyor.

İşte bu nedenle “cahillik mi, vıcık popülizm mi” diye sordum ama sanki vıcık popülizm daha akla yatkın geliyor.

Ömer Çelik, Saadet liderinin sözlerini mutlaka okumuştur okumasına da çarpıtmaya aynen devam ederek toplumu yanılmayı tercih etmiştir.

Karamollaoğlu, “Cumhurbaşkanını 6’lı masa yönetecek” demedi.

Bakın sözleri aynen şöyle:

“Yönetim nasıl olacak? Yani cumhurbaşkanı seçildi, seçildikten sonra, ‘Ben bildiğimi yaparım, 5 sene içinde de değişiklikleri yaparız’ derse ne olacak? Cumhurbaşkanı bu süreçte nasıl çalışacak? İstişareyle. O kadar… Yani cumhurbaşkanı, bütün siyasi parti genel başkanları ile istişare ederek karar alacak. Bakanlar birlikte belirlenecek. Bu konuda herhangi bir paylaşım yapılmadı. Vardığımız şey şu; seçim neticesine göre cumhurbaşkanı parti genel başkanlarıyla görüşerek, bakanları onlardan gelen bilgilerle belirleyecek. Ama o bakanlar da bir istişare mekanizmasının içinde karar alacaklar. İmzayı cumhurbaşkanı atacak.”

Bunun aksini düşünmek mümkün mü?

Elbette bir birliktelik sağlanacaksa hükümetin oluşumunda da birlikte karar alınacaktır, cumhurbaşkanı seçilen kişi başına buyruk hareket etmeyecektir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bunlar nasıl insanlar böyle?

Büyük şeyhleri öldüğünde Fatih Cami ve çevresinde büyük gövde gösterisi yapılmıştı.

Cenazeye özellikle sarık ve cüppelerle katılan on binlerce kişi Ortadoğu ülkelerinde bile görülmemiş bir tablo koymuşlardı ortaya.

Başta AKP’nin ileri gelenleri olmak üzere Atatürk ve devrimlerine karşı olan pek çok kesimden İsmailağa cemaatine övgüler düzelmişti.

İsmailağa cemaati dini bütün, İslam’ın kurallarını en iyi biçimde yerine getiren, ahlaklı, namuslu kişilerden oluşuyordu.

Ama gelin görün ki iğrenç bir skandal bu cemaatin bir başka yüzünü gösterdi.

Haber ilk geldiğinde tam anlamamıştım.

İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nda bir “küçük yaşta evlilik ve bu çocuğa cinsel taciz” haberiydi bu.

Bu dinci vakıflarda çok sık rastlanılan bir olaydı.

Ancak daha sonra detayını okuyunca gerçekten hem sinirim çok bozuldu hem de kanım çekildi adeta.

Çünkü 6 yaşında evlendirilen kız çocuğu meğer vakfın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızıymış.

Sıradan ve dini baskı altında kafayı yemiş bir müridin işi değilmiş.

Bu adam evde yürürken masaya çarpsa kıyamayacağınız minicik yavruyu kendi elleriyle yetişkin bir adama sunmuş.

Bu nasıl bir ruh halidir, nasıl bir ahlaktır ve nasıl bir dine bağlılıktır.

Üstelik o kadar rezil tipler ki bunlar, haberin ortaya çıkması üzerine “Ne var yani, bu aile içi bir mesele kimseyi ilgilendirmez” diyecek kadar kendilerinden geçmişler

Dün bu minik kızın gelinlikli fotoğrafları da çıktı ortaya.

İğrenç bir durum.

BUNU YAZMAK GEREK

Gözler Alpay’ı aradı

Meclisteki bütçe görüşmelerinde dehşet bir olay yaşandı.

AKP Milletvekili Zafer Işık, Meclis’te çıkan tartışma sırasında İYİ Parti’li Hüseyin Örs’e çok şiddetli bir yumruk attı.

Yumruğu yiyen ve yere düşen milletvekili hastaneye kaldırıldı.

Kalp hastası da olan ve kalbi duran Örs, elektroşokla tekrar hayata döndürüldü.

Bu Zafer Işık isimli kişi nasıl milletvekilidir böyle?

Türkiye’nin en yüce kurumu olan Meclis’te medeni bir insan gibi değil sokak kabadayısı gibi yumruklarını konuşturmaya çalışmaktadır.

Bu rezil olayı görünce aklıma mecliste kendini Erdoğan’ın fedaisi gibi gösterene eski futbolcu Alpay geldi.

Sonra Alpay’ın meclis tarihine geçen yumruk atarken çekilmiş fotoğrafını aradım ve buldum.

Bir de ne göreyim fedai Alpay’ın yumruk attığı görüntüde hemen yanında duran kişi Zafer Işık değil mi?

Şimdi anlaşılıyor, bu iki kabadayı milletvekili zaten hep birlikteymiş.

Peki salı günü Alpay neredeydi acaba, tam onun havasıydı halbuki.

OKURDAN MESAJ

İsviçre’de tekeri çamurlu kamyonlar yola çıkarsa ne oluyor?

Pazartesi günü bu köşede Üsküdar Küplüce bölgesindeki kentsel dönüşüm alanındaki çamur deryasını aktırmıştım sizlere fotoğraflı olarak.

Daha önceleri AKP’li büyükşehir belediyesinin talimatı ile hafriyat kamyonlarının alandan çıkarken tüm tekerleklerinin temizlendiğini böylelikle yolların temiz tutulduğunu anlatmıştım.

Ancak İBB’de yönetim değişince AKP’li ilçe belediyelerinin bu kuralı takmadığını ve hatta kasıtlı olarak yolları çamur deryasına çevirdiğini düşündüğümü yazmıştım.

Bu yazım üzerine uzun yıllar İsviçre’de inşaatlarda çalıştığını belirten bir okurumdan şu mesaj aldım;

Merhaba Can Bey.

İstanbul’da kamyonların sebep olduğu “çamur” yazınızı okudum, bir anım geldi aklıma, size de anlatayım kısaca.

Modern ülkelerde bu işler nasıl oluyor görün.

Yıl 2008 bahar ayları. İsviçre Fransa sınırında Gimel diye bir kasabada büyük bir site inşaatında çalışıyorum.

Kamyonlar sürekli toprak çıkarıyor şantiyeden. İnşaattan çıktıkları noktayı da kirletiyorlar doğal olarak. Yol öyle işlek bir yol değil, yan yol.

Yağmurlu bir gün mesai bitti tam çıkıyoruz, İsviçre şantiye polisi önümüzü kesti.  “Bu yolu böyle mi bırakacaksınız” diye sordu.

Yol çamurluydu…

Araçlarımızdan mühendis-formen-ustabaşı-işçi hepimizi indirdi yoldaki çamurları bize bir güzel temizletti. Ancak ondan sonra gitmemize izin verdi.

Şantiye polisi sadece bir kişi idi. Hiç kimse itiraz bile etmedi. Çünkü orada kanunlar ne diyorsa o işliyor… Kimse de itiraz etmiyor.

Bir daha da yolu kirletmedik.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Mahkemenin inanılmaz kararı

Bir taraftan bir tarikat şeyhi, 6 yaşındaki kızını hiç acımadan yetişkin bir adamın koynuna güya İslami kurallara uygun nikah yaparak sokarken, diğer taraftan cinsel tacizle ilgili gelen bir mahkeme kararı da canımı çok sıktı.

MHP Diyarbakır İlçe Başkanı Cihan Kayaalp bir süre önce küçük bir çocuğa cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanmıştı.

Kayaalp yargılandı ve beraat etti.

Mahkeme kararında, “Sanığın üzerine atılı suçlardan cezalandırılmasına karar verilmesine yeter nitelik ve derecede her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı yönünde hukuki ve vicdani kanaate varılarak hüküm kurulmuştur” deniyor.

Çok şaşırtıcı bir durum değil, cinsel istismar iftirasına maruz kalmış olabilir elbette.

Ancak mahkemenin beraat kararının gerekçesi çok şaşırtıcı.

Çünkü gerekçeli karara göre aslında bir çocuğa cinsel istismar gerçekten yaşanmış.

Gerekçe uzun ve iç içe geçmiş cümlelerden oluşuyor.

Ancak özeti şu; “Mağdur her ne kadar şikayetçi olsa da yaşadığı olay kendi rızası içinde gerçekleşmiştir.”

İnanılır gibi değil, küçük bir çocuğun oyun gibi algıladığı (gerekçede benzer bölümler var) ve karşı çıkmadığı bir cinsel istismarı görmezden gelmek bana göre farklı bir anlayışın ürünüdür.

Bunun hukukta yeri olup olmadığını bilemiyorum.

YORUMLAR

  • 0 Yorum