Depremden kurtulan selden ölüyorsa...

Depremde evleri yıkılan yurttaşlar için kurulan çadırları sel basıyorsa, insanlar ölüyorsa, bir kez daha haykırmak geliyor içimizden:

Depremden kurtulan selden ölüyorsa...
16 Mart 2023 - 11:03 - Güncelleme: 16 Mart 2023 - 23:18

Hâlâ çadır devleti bile olamadık mı?

Çadır yeri seçemeyen, yeni yerleşim yerlerini nasıl seçecek?

Yaşamın her alanında “Bu düzen böyle gidemez” dedirten sorunlar var. Bütün bunların üstüne iktidar, “Sadece hükümet değil, devlet de benim” diyerek toplumda durumu kabullenme algısı yaratmaya çalışıyor.

Tolstoy, Savaş ve Barış romanında şöyle der:

“Biz Ruslar, Fransa’yla girdiğimiz savaşı kaybettik. Çünkü kendimize kaybettiğimizi söyledik...”

Yaşamın her alanına uyarlanabilecek bir söz. İnsan, “Yenildim” dediği an kaybeder. 

İktidar da toplumda değişim isteyen kesimlerin “Başaramayacağız” demesi için akla gelen-gelmeyen her şeyi yapıyor.  

***

Değişim istemek bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tabloda demokrasi istemekle eşdeğer bir özlem haline geldi. 

Böyle gidemez...

Alışmak, insanın en iyi ve kötü huylarından. Kendisini bütün koşullara alıştırıyor. O yüzden kutuplardan çöllere kadar bütün iklimlerde yaşamaya alışıyor. Bu iyi...

Aynı zamanda vicdanın reddedeceği her türlü olumsuzluğa da ilk itirazlardan sonra sonuç alamazsa, alışıyor. Bu kötü...

Ne olursa olsun Türkiye depremden kurtulan insanların selden öldüğü bir ülke olarak anılmayı hak etmiyor. Bunu “normalleştirmeye” çalışanları reddediyoruz.

Krizin, çöküntünün üzeri örtülemez bir hale gelmesi karşısında, “Biz bozduk, yine biz yaparız” diyecek kadar milleti seçeneksiz yerine koymaya kalkanları reddediyoruz.

Türkiye’nin demokrasi birikimi her şeye karşın bu tür dayatmaları tarihin çöplüğüne atacak düzeydedir. Siyasi tarihimiz kendisini vazgeçilmez, değiştirilemez diye tanımlayan arşivlenmiş hareketlerle doludur. Yeniden böyle bir aymazlığın içine girenleri reddediyoruz.

Devlet kurumlarını ele geçirdikten sonra şimdi de bu kurumların başındakileri milletvekili yaparak “Devlet biziz” algısı yaratmaya çalışıyorlar. Yola “Milleti yaşat ki devlet yaşasın” diye çıkıp “Beni seç ki devlet başına yıkılmasın” diye devam etme zihniyetini reddediyoruz.

“Okullar olmasa eğitimi ne güzel idare ederdim” çizgisinden “Öğrenciler olmasa eğitimdeki başarı düzeyini ne kadar çabuk yükseltirdim” çizgisine geldik. Yüz binlerce üniversite öğrencisini bir gecede yurtlardan atıp kampusları ıssız bırakanları reddediyoruz.

***

 Yeniden altını çizelim... Demokrasiyi istemenin başlıca yolu değişim istemekten geçiyor. Bu düzensizlik, bu sistemsizlik değişmeli ki demokrasinin kurumları ve kuralları oluşsun.

14 Mayıs seçimlerine giderken başlıca rehber bu olmalı: Değişim. 

İktidar toplumdaki bu özleme şu karşılığı vermek için çırpınıyor:

- Tamam, ben hariç her şeyi değiştirelim!

Oysa ilk değişmesi gereken bütün bu olumsuzların önünü açan iktidar.

Değişim rüzgârını ancak şu durdurabilir:

Yönünü değişime çevirmiş hareketlerin okları birbirine çevirmesi!

Noktayı Sezar’la koyalım... Sezar, büyük bir sefere çıkacağı zaman tüm kurmaylarını senatoda toplar, seslenirmiş:

 

- Bir düşüncesi, eleştirisi olan varsa şimdi söylesin. Bu toplantıdan sonra herkes zafere kadar sussun!

Sezar’ın bu sözüne bir ek yapalım:

Değişim isteyen herkes zafere kadar koşsun!

Mustafa Balbay
[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum