Hilafet gelirse neler olacak

Halifelik düzeni deyince bunları akıldan çıkarmamak lazım. İstenilen ne, karşılacağımız rejimde bizi neler bekliyor, bilip öyle konuşalım değil mi?

Hilafet gelirse neler olacak
30 Temmuz 2020 - 10:23
Diyanet’in yayınladığı İslam Ansiklopedisi’ne göre İslam Peygamberi’nden sonraki devlet başkanlığını ifade eder Hilafet. Bu halde Halife’de adı üzerinde devlet başkanıdır, lideridir; İslam Devleti adına memleketi yönetiyorsa bir yerde “dini temsil” ettiğini de iddia edebilir. Nitekim tarihin erken dönemlerinden beri bu iddia da yüksek sesle söylenmiştir. Misal Muaviye halifeliğini bu iddia ile duyurur; “Ben aynı zamanda Allah’ın halifesiyim” der. Ve buradan aldığı güçle oğlu Yezid’i de kendisinden sonra yerine geçecek Halife olarak tayin eder. Allah’ın halifesine kim karşı çıkabilir değil mi!?

Sonrasını da konuşalım lakin ona geçmeden önce biraz bu güne değinelim. Biliyorsunuz Ayasofya’nın yeniden Cami’ye çevrilmesinden sonra halifelik tartışmaları tekrar alevlendi. İktidara yakınlığı ile bilinen Gerçek Hayat dergisi “Hilafet İçin Toparlanın” manşetiyle çıktı. Akabinde hilafet amaçlarını hiçbir zaman gizlemeyen Hizbu’t Tahrir Türkiye Medya Gurup Sorumlusu Mahmut Kar’a “Halife derken Hristiyan dünyasından olduğu gibi Ruhani bir liderden mi bahsediliyor, sizin için de halife Ruhani bir lider mi” mealinde bir soru soruldu. Kar, lafı hiç dolandırmadan şöyle yanıt verdi: “İslam ruhi siyasi bir ideolojiyi temsil etmektedir. İslam ideolojisinin ruhi siyasi yönü asla birbirinden ayrılamaz.”[1] Dolayısıyla onlar açısından istenilen ruhani değil basbayağı siyasi bir halife ve İslami devlet talebiydi. Kar ilgili söyleşide bu gerçeği şöyle ifade ediyordu: Hilafet Müslümanları tek bir devlet çatısı altında toplayan İslam'ın yönetim sistemidir. Pek tabi bu kabulü pek çok İslami örgütün de sahiplendiğini söyleyebiliriz.

O vakit karşımızda duran Halife eş zamanlı olarak İslami Devlet taleplerini de çıkaracaktır. Devlete İslami paye yüklenince, onun da ayrı hükümleri, kanunları, paradigması olacaktır. İslami Devlet düzeninde hükümleri kim nasıl belirleyecek, bir hükmün İslami olup olmadığına kim nasıl karar verecektir bilemiyoruz. Öte yandan şunu biliyoruz ki bu kanunlar daha önce, hem de mezhepler tarafından “fıkıh” başlığı altına karşımıza çıkarıldı. Bahse konu bu islami hükümlere göre namaz kılmayan çocuk dövülebilirdi, tıpkı kocasına karşı çıkan kadının dövüldüğü gibi. Namaz kılmamanın hükmü ise büyüdükçe değişiyordu. O kadar ki üç mezhebe göre namaz kılmayan öldürülebilirdi. Benzer biçimde dinden dönenler de idam cezasıyla karşı karşıyaydı. Zina için de hüküm aynıydı; duruma göre kırbaç duruma göre idam. Kırbaçlar içki içinde hazır bekliyordu. Öte yandan mezheplerin öngördüğü İslami devlet düzeninde “eşcinsellerin” de pek yaşama şansı yoktu. Bazı mezhep alimleri bu “suçun” cezasını hakime bırakırken İmam Malik ve Hanbel gibi isimler, insanları yeniden darağacına götürüyordu.

MÜSLÜMANLARA BUNLARI YAŞATAN DA YİNE MÜSLÜMANLAR

Hizbu’t Tahrir ve diğer Müslüman örgütlerin siyasi olarak açıkladığı hilafet düzeninde bu ve benzeri cezalarla karşılaşıyoruz işte. Bu düzende demokrasinin, insan hakları mücadelesinin, kişisel hak ve özgürlüklerin olmayacağını söylememize bile gerek yok sanırım. “Allah’ın koyduğu nizam varken, demokrasi de ne oluyor derler” size Dahası hakkınızda “küfür”den soruşturma başlatılır, akıbetinizi ise hiç sormayın.

Halifelik düzeni deyince bunları akıldan çıkarmamak lazım. İstenilen ne, karşılacağımız rejimde bizi neler bekliyor, bilip öyle konuşalım değil mi? Öte yandan hilafet düzeni Müslümanlar için ne getirir, onlar bu düzende rahat edebilirler mi, bu da ayrı bir tartışma konusu. Nitekim Hizbu’t Tahrir Medya sorumlusu Mahmut Kar anılan söyleşide görüşünü “Hilafet olmadan Müslümanlar rahat yüzü göremez.” biçiminde ifade etmiş. Öyle mi peki? Hiç sanmıyorum. Bunun için yine biraz tarihe gitmek gerekiyor.

İlk dönem ile başlayalım dilerseniz. Peygamber ölür, daha cenazesi kaldırılmamışken halifelik tartışmaları da başlar ve en sonunda ilk halife Ebûbekir Sıddık olur. Seçim yoktur tabi, haliyle sandıkta kurulmamış, halka da sorulmamıştır. Farklı dinamik ve sebeplerden bir de Ömer b. Hattab’ın gücü ve desteği ile bu makama getirilmiştir kendisi. Zaten Ebubekir de kendisinden sonra Ömer’i halife olarak tayin eder. Lakin o dönemlerle birlikte Müslümanlar arasında ne huzur kalır ne de barış ortamı. Misal, İslam Peygamberi’nin kızı Fatıma, halife Ebubekir’e biat etmez, üstelik bu tavrını ölene kadar sürdürür. Benzer biçimde Ali b.EbuTalib ile çevresi de Ebubekir’e biat etmekte gönülsüzdür; bu süreçte yaşanan tartışmalarla ilgili tarih sayfaları oldukça ayrıntılı bilgiler sunar bize. Fakat daha önemli olan mesele, sözü edilen bu hoşnutsuzluklar anılan dönemle sınırlı kalmadığı gibi yıllar içerisinde şiddeti de artarak büyür.

Ömer sonrası tam bir tufandır artık. Üçüncü Halife Osman’ın evini Müslümanlar kuşatır, halife evinin içerisinde dövüle dövüle öldürülür. Dikkat edelim Osman aynı zamanda Peygamberin damadıdır. Onu defnetmekte bile güçlük çekilir. Onun ölümünü takip eden günlerde Ali halife olur. Akabinde tufan binlerce kişilik ordulara, kılıca, kana, savaşa dönüşür. Ali döneminde Müslümanlar arasında yapılan savaşlarda on binlerce Müslüman birbirini öldürür. En nihayetinde Ali’de selefi iki halife gibi bir “Müslüman’ın” kılıcı ile öldürülür.! Bu noktada Mahmut Kar’ın dediğini söylemez tarih, zira hilafetin olduğu günlerde yüzlerde rahatın değil, acının, kederin, yasın hüznü vardır. Üstelik Müslümanlara bunları yaşatan da yine Müslümanlardır.

TARİH BÖYLE DE BUGÜN FARKLI MI?

Emeviler döneminde ise işler artık iyice çığırından çıkar. Bir tarafta Emeviler kendi iç iktidar mücadelelerinde “hilafet” kavgasına ram olurlarken, öbür taraftan kurdukları düzene itiraz edenleri de kılıçtan geçirir, “kutsal toprakları” adeta kana boğarlar. Kerbela, Harre katliamları, Medine’nin yağmalanması, Kabe’nin bile ateşlere maruz kalması bu dönemde yaşanan menfur hadiselerden birkaçıdır. Üstelik yine bu dönemde en çok zulme uğrayan, acı çeken, işkence görenlerin başında da Ali evlatları ve destekçileri gelir. [2]Başları kesilmiş, zindanlara atılmış, hutbelerde olmadık sövgülere maruz kalmışlardır. Düşündürücü olan kısmı ise aynı durum Abbasiler döneminde de devam etmiş, Ali soyu yine benzer baskılara maruz kalmış, hilafete karşı ayaklanmalarının bedellerini zindanla, ölümle, baskıyla ödemişlerdir. Bu dönemde Halife Mansur ile Ali soyundan gelen Muhammed’in yaşadığı savaş bile yaşanan vahameti gözler önüne serer. Nitekim Mansur da Muhammed de görüşlerini savunmak için Kur’an ayetlerine başvurur. Biri Maide suresi der, öbürü Kasas suresi ile haklılığını kanıtlamaya çalışır. Sonuçta Ali evlatlarından Muhammed, başı kesilmek suretiyle öldürülür, Mansur ise yayınlandığı hutbede saltanatına göz diken herkesin sonunun böyle olacağını açıklar.[3]

Şimdi soralım bu düzende mi Müslümanlar rahat yüzü görecek, huzura kavuşacak, özledikleri dini yaşama erişeceklerdir? Bırakın bugünün insanlarını Peygamberin torunları, Ali evlatları bile bu düzende kendilerine yer bulamamış, geçtik huzurunu barışını, yaşam haklarını bile koruyamamışlardır.

Gelelim bugüne.

Tarih böyle de bugün farklı mı? İslam ülkelerinde yaşanan iç savaşlar, isyanlar, bombalanan şehirler, lanetlenen liderler bugüne ait değil mi? Afganistan, Irak, Libya ve en son olarak Suriye’de yaşanan savaşta Müslümanlar yine birbirlerini öldürüp, birbirleri için lanet okumadı mı? IŞİD burada kurduğu “halifelik” düzeni ile insanları diri diri yakıp, din adına onca insanın canına kıymadı mı? Bütün bunlar ve yaşanan tarih hepimizin bilgisi dâhilinde olduğu için bir kez hilafet talebi gelince dönüp hem geçmişe hem de bugünün yaralarına bakıyoruz. İslami örgütler görmek istemiyor ama o tarihten hala kan sızıyor bugüne ve o yara hala en ağır haliyle can yakmaya devam ediyor. Çünkü hilafet bir kez kurulsa da, bin kez yıkılıp, bin kez parçalanıyor. Olansa hem Müslümanlara hem de tüm insanlığa oluyor. 

Son olarak şunu açıklıkla belirtmiş olalım ki Hilafet, Müslüman dünyanın iktidar kavgası, güç mücadelesi ve kardeşi kardeşe düşüren din siyasetidir. Tarih ve yaşananlar bundan gayrısını söylemez, hele bir kez okumaya niyet edin. 

[1]https://indyturk.com/node/217591/y%C4%B1llard%C4%B1r-halifeli%C4%9Fi-savunan-hizbut-tahrir-ruhani-de%C4%9Fil-siyasi-bir-halifelik-kurulmal%C4%B1#.Xx7ix3PGlfQ.twitter

[2] Aydın Tonga, Emeviler, Doğu Kitabevi.

[3] Mehmet Azimli, Hz.Ali Neslinin İsyanları. Çizgi yay.

Aydın Tonga

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum