Hürriyet Gazetesi'nde aslında neler oldu? "Neredeyse başaracaklardı"

Bu olayda önemli olan; ne evlere yapılan tebligat, ne de tuzu kuru yazarların ‘deniz bitti’ diye istifası etmesidir! Mühim olan, Hürriyet’ten atılan bu 45 kişinin ne yapmak istedikleri, “ne için” işten atıldıklarıdır..

Hürriyet Gazetesi'nde aslında neler oldu? "Neredeyse başaracaklardı"
06 Kasım 2019 - 10:34
Yöneticilerin panik halinde, evlere tebligat göndermesi, alelacele bilgisayarlarını kapattırmaları, Yayın Yönetmeninin, hatta İnsan Kaynaklarının haberinin bile olmamasının altında yatan gerçek budur..

Çünkü;

Neredeyse başaracaklardı

Neredeyse damlayacaktı ilk damla yere..


Geçmişte arkadaşlarına yapıldığı gibi yeni “gideceklere”,

“Geçmiş olsun, yolunuz açık olsun”
 dememek için yola çıktılar.

Ancak, ‘geçmiş olsun’ ve ‘yolunuz açık olsun’ temennileriyle uğurlandılar!

Kimi toplantıda, kimi haberde, kimi askerde yakalandı…

Onlar, isimleri ortaya çıkan 45 kişiydi… Hepsi işsiz kaldı.

45 yiğit insan…

45 ekmek parası kazanan birey.

45 ev geçindiren insan…

45 onurlu gazeteci…

Korkmadan imza atmışlardı sendika için.

Bir daha, içlerinden biri gönderilecekse, “Geçmiş olsun, yolunuz açık olsun” dememek için…

Çünkü, örgütlü değillerdi. Kendilerini savunacak yıllardır bir ‘Sendikaları’ yoktu…

Neredeyse de başaracaklardı…

“Yakalandılar”,

“İspiyonlandılar”,

“muhbirlendiler”


ya da

“ele verildiler”..

Sonuçta, hepsi işsiz kaldı.

Çünkü hepsi imza vermişti.

Geçmişte olduğu gibi, bundan sonra “atılacaklara” seyirci kalmamak için işten atılmayı göze alarak imza verdiler. Ve işten atıldılar…

Eğer ses çıkarmasalardı, aralarında ömür boyu orada kalacak isimler vardı.

Hürriyet Gazetesi’nde sendikayı yıllar önce iş yerinden Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök gibi isimler yok etmişti.

Evlere değildi belki ama, masa başında çalışırken, çay içerken ya da yemek molası sırasında İnsan Kaynaklarına çağrılıyor tebligatı alıyorlardı..

O kadar kolay işten çıkartılıyordu ki insanlar..

Tebligat yapılana sadece “Geçmiş olsun, üzüldük” deniliyordu.

Herkes, işten atılan insanın gidişini sessizce seyrediyordu.

Yeni, her koyun kendi bacağından asılıyordu.

İşte bu yüzden bu 45 kişi, işsiz kalmayı göze alarak inanılmaz bir hareket başlattı ve sendika için korkmadan imza verdi.

“Ben giderken kimse ses çıkarmadı” diyerek Hürriyet Gazetesi’nde işten atılan insanlara laf “çakanlara”, Beşiktaş yazarı Kenan Başaran olup biteni özetliyor ve

“Evet sen giderken kimse ses etmedi.

Senden önce gidenlere de senin etmediğin gibi.

Çünkü 
‘örgütsüz’dük.

İşte bugün 
‘Oh olsun’ tadında laf geçirdiğin ‘bizler’, örgütlenmeye çalıştık.

Ancak o zaman dayanışma içine girebilirdik.

Denedik olmadı ama denedik..”
 diye yanıt veriyordu…

Gururlu, onurlu, mağrur ve mağdurdular.

Bakın geçmişte ne oldu?

Mesela, kendisine “Ombudsman” diyen bir gazeteci, kendi işten atılana kadar neredeydi?

Kendisi oradayken işten atılanları kendisi seyretmedi mi? Bir kez olsun yazabildi mi?

Ama, kendisi işten atılınca bağırıp çağırıp dünyayı ayağa kaldırdı!

Ya da yılların yazı işleri müdürü, tebligat kendisine yapılana kadar neredeydi sahi?

Tıkı çıkmıyordu. Kendi işten atılınca yeri göğü inletmesi neydi?

Veya, internet efsanesi Oğuz Güven ve onun gibi niceleri gönderilirken,

olup biteni sessizce izleyen diğerleri gibi…

Yıllarca sürdü bu..

(Burada, bu satırları yazan kişi de sessizce izleyenlerdendi. Sonra, sıra ona da geldi)

Anlayacağınız herkesin “Miladı”, kendisi işten atılınca başlıyordu.

Çünkü “Bana dokunmayan yılan bir yaşasın” diyorlardı.

Sonunda kendileri de “ısırıldı”…

Unutmayın ki, geçmişte Genel Yayın Yönetmeni sendikalı olan insanları bizzat çağırıyor, “Ya sendikadan istifa ya da işten atılma diyordu..

İnsanların çoğu bu alçak tehdite boyun eğiyordu.

Olup bitene TGC sessiz kalıyordu.

Göz göre işlenen “cinayet” görmezlikten gelinyordu.

Kısaca,

Nazım Hikmet’in bu şiiri biraz da bu tip insanlara yazılmış gibiydi:

“Ve açsak, yorgunsak,

alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin,

demeğe de dilim varmıyor ama

kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”


Elbette,

işin özünü ıskalamamak lazımdır.

Düşünsenize; çalıştıkları gazetede her gün haktan hukuktan bahseden, isimleri kocaman olan köşe yazarlarının bir tanesinin bile sendikalı olmadığı bir gazetede yapılmak istenen, aslında o köşe yazarlarının isminden bile büyük işti!

Ama olmadı.

Bir hayale koştular…

Başaramadılar…

Bu nedenle, işten atılmayı göze alarak imza veren bu 45 yiğit insanın emeğinin önüne, sükseli istifacıların istifa haberleri” geçmemelidir.

Bu yüzden de tuzu kuru olan ne Ayşelerin ne de Gülselerin “Jan janlı” istifalarının bir önemi yoktur.

Tabii daha da vahim olanı,

kendi yıkıp-kurdukları bu düzende Ayşecikleri örnek alarak, insafa gelip, bazılarının istifa etmelerini beklemektir.

Siz hiç omurgasız bünyelerde omurga çıktığını gördünüz mü?

Boşuna beklemeyin, “denizanası” gibi lobtürler..

Hem istifa etseler bile, çalışanların ‘Kul hakkını yiyerek’ bu güne kadar kazandıkları para bırakın yedi sülalelerini 15 sülalerine yeter de arar bile..

Dolayısıyla, istifa etseler bile bunların istifaları ulvi bir davranış değil, bukalemun misali ortama uyma iç güdüsü olacaktır..

Son kez tekrar etmek gerekirse; mühim olan, bu 45 insanın yapmak istediğidir.

Hem de herkesin çalışmak için can attığı Hürriyet Gazetesi’nde aç kalmayı göze alarak!

İşin bir güzel tarafı da bu işin başında Spor yazarlarının bulunmasıydı.

Dedik ya ‘Neredeyse başarıyorlardı..’



Dünya şairi büyük ozan Nazım Hikmet’in “Şeyh Bedrettin Destanı” şiiri de bir hayale koşan, koşarken işsiz kalan bu onurlu insanların güzel yüreğine gitsin…

Sıcaktı,

sıcak.

Sapı kanlı,

demiri kör bir bıçaktı

Sıcaktı.

……

Bulutlar doluydular,

bulutlar boşanacak,

boşanacaktı.

Toprak,

nerdeyse doğuracak,

doğuracaktı.

Sıcaktı.

Bulutlar doluydular.

Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere

Birdenbire

kayalardan dökülür,

gökten yağar,

yerden biter gibi,

Bu toprağın verdiği en son eser gibi

Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar.

……

Dikişsiz ak tibaşlı

baş açık, yalınayak ve yalınkılıçtılar.

Mübalağa cenk olundu.

…….

Kalkanları kakma,

tolgası tunç

saflar pare pare edildi ama,

Boşanan yağmur içinde gün inerken akşama

Onbinler ikibin kaldı,

Hep bir ağızdan türkü söyleyip,

Hep beraber sulardan çekmek ağı,

Demiri oya gibi işleyip hep beraber,

Hep beraber sürebilmek toprağı,

Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,

Yarin yanağından gayri her şeyde,

her yerde

hep beraber diyebilmek için

Onbinler Verdi Sekiz binini…

Yenildiler

Yenenler, yenilenlerin

dikişsiz ak gömleğinde sildiler

kılıçlarının kanını…

Nazım Hikmet

……

Ve Hürriyetçiler,

“Yenildiler,

işten atıldılar…”

Yenenler, yenilenlerin evlerine tebligat mektubu gönderdiler..


En Kalbi Muhabbetlerimle…

Ben CAN; Orhan Can…

ORHAN CAN

 Arka Güverte

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum