Köşe yazarlarının bugünkü yazıları

Köşe yazarlarının bugünkü yazılarında Kilis'e düşen roketler, Erdoğan'ın Dolmabahçe mutabakatı için söylediği sözler, Uydurma Ergenekon davası vardı...

Köşe yazarlarının bugünkü yazıları
26 Nisan 2016 - 11:00
Şehit polis / Yılmaz Özdil / Sözcü

Yokmuş gibi davranıyoruz, sanki bizim ülkemizde yaşanmıyormuş gibi görmezden geliyoruz ama, terör canımızı yakmaya devam ediyor. Aslan gibi delikanlılar, pırıl pırıl vatan evlatları şehit oluyor, geride dünyası başına yıkılan çaresiz eşler, boynu bükük evlatlar kalıyor.

Yazmayayım, boşuna kahretmeyeyim sizi diyorum ama… 20 senedir tanıyordum. 10 senedir İstanbul emniyet müdürlüğünde görev yapıyordu. Gözünü budaktan sakınmazdı, arkadaşları için canını hiçe sayardı, gerçek bir kahramandı. Basına pek yansımadı ama, canlı bombayı tek başına etkisiz hale getirdiği için terfi almıştı.

50 yaşındaydı. Bolu’da bir memur çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Hayatını suçlularla, terörle mücadeleye adamıştı. Polislik mesleğinin atmosferi gereği, asabiydi. Çabuk parlardı. Tanımayanlar aksi biri olduğunu düşünürdü. Halbuki pamuk şeker gibi adamdı. Eşine aşıktı. İkisi kız, beş çocuk babasıydı. Evlatlarına çok düşkündü. Dar gelirli, mütevazı ama, sıcacık bir yuvası vardı, kahkahaları eksik olmazdı.

Kahpece vurdular maalesef.

Arka Sokaklar’da.

Başkomiser Hüsnü Çoban o.

Cuma günü yayınlanan bölümde vuruldu. Tüm televizyonlar arasında en çok seyredilen program oldu. Survivor’ı bile geçti. Ana haber bültenlerinin hepsinin toplamından daha fazla seyredildi, en yakın ana haber bültenini ikiye katladı. Sosyal medyayı allak bullak etti, trend topic oldu. Yaralandı mı öldü mü anketleri yapıldı. İnternette gıyabi cenaze namazı etkinliği düzenlendi, anında 70 bin kişi katıldı. Dizi yayınlanmadan iki saat önce Hüsnü Çoban’la fotoğraf çektiren bir vatandaş, “son fotoğraf” diye sosyal medyada yayınladı, yarım saat içinde 25 bin beğeni aldı.

Google’da “Hüsnü Çoban öldü mü?” diye arayın, 804 bin sonuç çıkıyor, yani bu başlıkla 804 bin haber-yorum yapılmış.

Sırf bu ay, nisan ayında 27 polis şehit oldu. Birinin adını hatırlayan var mı?

 

***



Kilis cehennemi! / Melih Aşık / Milliyet

Dünyanın en büyük ordularından birine sahibiz ama terör örgütü IŞİD’in Kilis’i bombalaması, bir ayda 17 yurttaşımızı öldürmesi, 40’tan fazlasını yaralaması karşısında çaresiziz.

Kilis’te halk gece gündüz diken üstünde yaşıyor. Neden?

Çünkü fiyaka için şeytana uyup bir Rus uçağı düşürdük. Peşinden Moskova ile diyalog kuracak yerde dünyaya uçak düşürdük diye caka satıp Rusya ile köprüleri attık. O yüzden artık hava kuvvetlerimiz sınırdan dışarı başını uzatamıyor...

Peki ABD ile Rusya IŞİD’e karşı savaşmıyor mu? Neden onlar Kilis’i topa tutan IŞİD’ı bombalamıyor?

ABD ile Rusya IŞİD’in Kilis’e roket saldırılarından memnun olmalı...

Böylece pes etmemizi Azez - Cerablus hattını PYD’nin kontrolüne vermeye razı olmamızı bekliyorlar.

- Türkiye bu noktada ne yapmalı?

Soruyu Strateji Uzmanı Cahit Dilek şöyle yanıtlıyor:

“Türkiye; daha fazla insanını kaybetmeden, Suriye ve Irak’ta savaşan bütün ılımlı veya radikal silahlı gruplarla ilişkisini kesmeli, sınırını her türlü yasa dışı geçişlere kapatmalı, Şam ve Bağdat yönetimleriyle işbirliğine acilen yönelmeli, ‘Esad’ ı devirme’ takıntısından vazgeçmeli, silahlı gruplara dayanan politikaları değil devletten devlete ilişkilere dayanan politikaları benimsemelidir.” 

Başımıza ne geliyorsa dış politikada yapılan hatalardan geliyor. Maalesef her adımda hata yapan iktidarı düzeltecek güçte bir muhalefete de sahip değiliz!

 

***



Dolmabahçe mutabakatı patatesten çıktı… / Bekir Coşkun / Sözcü

Cumhurbaşkanınız önceki gün sordu:

“Dolmabahçe mutabakatı nereden çıktı?..”

Patatesten…

O Adana’da bunu söylerken, şehrin öte ucunda, ürettiği patates elinde kalan üreticiler yolu kapatmış, kamyonetlerle getirdikleri patatesleri asfalta dökmüşlerdi…

Üzerinde tepindiler…

“Bunun için mi oy verdik?” 

diye sordu birisi…

Öbürü sağlam kalmış tek patatesi alıp yere vurdu, bir de tekme attı, patates uçtu gitti polisin kafasına…

Polis “Devletin polisine darp ve fiili mukavemet” diye üretici kardeşimizi kovaladı tarlada, yakaladı yatırdı…

Patates markette 2 lira, orada

35 kuruş…

Kafasına patates yiyen polis üreticiyi yatırıp dövünce, diğer patates sahipleri polislerin üzerine yürüdüler…

Polis havaya ateş açtı…

Dolmabahçe mutabakatı işte bu patateslerden çıktı…

Patatesçinin “Bunun için mi oy verdik” dediği doğruluyor vaziyeti…

O seçim AKP “Açılım” diyerek teröristleri kucakladığında… Abdullah Öcalan memlekete anayasa yazmaya başladığında… Dolmabahçe’de terör ile mutabakat imzaladığında “Bunun için oy” vermişlerdi…

Sonunda oy verdikleri Türkiye’yi felakete sürükleyince, Suriye’ye yıllık 250 bin ton patates ihracatı durdu…

35 kuruşa alan yok…

 

***

Türkiye savaşa mı çekiliyor? / Güngör Mengi / Vatan



Almanya Başbakanı Angela Merkel ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk 23 Nisan’da birlikte Gaziantep’e gelerek “Suriyeli mültecilerin kaldığı kampları” ziyaret ettiler.

Batı ülkelerinin kendilerini koruma planıyla uzak durması sonunda milyonlarca mülteciyi tek başına kabul eden Türkiye’de “sığınmacıların şartlarını” denetlediler, verecekleri paranın nasıl harcanacağını planladılar.

IŞİD’e karşı koalisyon güçlerinde yer alan Almanya’nın Başbakanı ve AB yetkilileri bunu yaparken Gaziantep’in bitişindeki Kilis’in ateş altında olmasının, Suriye’den yapılan aralıksız saldırıların onları pek ilgilendirmediği görüldü.

Aynı şekilde “müttefikim” dediği PYD’nin Türkiye sınırı boyunca ilerlemesi için aylarca hava saldırısıyla destek veren ve bugün de Menbiç ve Cerablus’u almak üzere operasyon hazırlığındaki PYD’ye desteğini sürdüren ABD, Suriye’den Kilis’e atılan roketler ve havan mermileriyle ilgilenmiyor.

İçler acısı durum!

Suriye iç savaşı başladığında ABD Türkiye’yi “Esad’a karşı” bu iç savaşa müdahaleye yöneltmişti.

Türkiye aktif olarak karışmasa da ilk günden muhalifleri desteklemesi sınır ötemizdeki değişikliklerde, özellikle PYD ve bugüne varan sorunlarda olumsuz rol oynadı.

 

***



Ergenekon, şu iki fotoğraf arasındaki farkın adıdır / Ahmet Hakan / Hürriyet



Kirada oturan, ortalama bir gelire sahip bir adamdı Kuddusi Okkır. "Ergenekon'un kasası" diye tutukladılar.

Tutuklandığında sağlıklı, neşeli, hayat dolu, sapasağlam bir adamdı.

 

13 aylık tutukluluğun ardından ölümüne beş gün kala tahliye edildi.

 

O artık ölümün pençesinde bir adamdı.

 

Tahliyesinden beş gün sonra da öldü.

 

HAYAT DOLU BİR ADAM OLARAK HAPSE GİRDİ

 

2004 yılında birkaç kez Muzaffer Tekin’in sohbetlerine katılmıştı Kuddusi Okkır.

 

Pek açmadı o sohbetler Kuddusi Okkır’ı... “Bunların yaptığı tamamen geyik” dedi ve oradan uzaklaştı. 

 

 

 

*

 

Aradan üç yıl geçti. 2007 yılında bir sabah kapısı çalındı. 

 

Devletin güvenlik güçleriydi gelenler.“Sen Ergenekon Terör Örgütü’nün üyesisin” dediler. 

 

Yetmedi. 

 

“Sen Ergenekon Terör Örgütü’nün kasasısın” dediler.

 

*

 

Gözaltına aldılar. 

 

Çıkarıldığı ilk duruşmada tutuklandı. 

 

*

 

O ana kadar hayat dolu bir adamdı Kuddusi Okkır. 

 

Gamsız, tasasız, dertlenmez, keder bilmez bir adam... 

 

Doktor arkadaşları, “Kuddusi! Sen bu halinle asla kanser olmazsın” diye takılırlardı ona.

 

ÖLÜME TERK EDİLMİŞ OLARAK HAPİSTEN ÇIKTI

 

“MERAK etme Sabriye! Hukuki bir hata yapıyorlar. En kısa zamanda tahliye olacağım” diyordu eşine Kuddusi Okkır... 

 

“Bana bir şey olmaz Sabriye... Ben burada devlete emanetim” diyordu eşine Kuddusi Okkır... 

 

 

 

*

 

Fakat çok geçmeden derdini kimseye anlatamadığını fark etti Kuddusi Okkır. 

 

Tek kişilik hücresinde bütün sıkıntısını içine attı. 

 

O hayat dolu, gamsız, tasasız adam gitti, yerine tepeden tırnağa keder olan bir adam geldi. 

 

*

 

Önce 15 kilo birden verdi. Konuşamaz hale geldi. 

 

Ardından sedyeye düştü. 

 

Nefes alamıyordu. 

 

Tuvalet ihtiyacını gideremiyordu. 

 

Şuurunu kaybetmişti. 

 

Kanser tüm hücrelerine yayılmıştı. 

 

*

 

O haliyle bile tahliye etmediler. 

 

Hastanelerde “sağlam” raporu verdiler. 

 

Ölümüne 5 gün kala tahliye kararı çıktı. 

 

Tahliye kararı çıktığında ise işte bu haldeydi.

 



***



Erdoğan’ın diploma bilmecesi! / Rahmi Turan / Sözcü

Rus kızın Türkiye sevgisi

Güzel, sarışın, genç bir Rus kızı… Adı Liza Peskova…

Rusya’nın kalbi Kremlin’in (yani Putin’in) sözcüsü Dimitriy Peskov’un kızı…

Başta Putin olmak üzere hemen hemen tüm Rus politikacılar “uçak düşürme olayı” nedeniyle Türkiye’ye hücum ederken, Liza Peskova Türkiye’yi savunuyor ve “canlı bomba” saldırılarından sonra uluslararası toplumun tepkisiz kalmasını sert bir dille eleştiriyor.



Liza Peskova şöyle diyor: “Paris’te, Brüksel’de terör saldırısı olduğu vakit dünya ayağa kalktı, Eyfel Kulesi ve internet, Fransız, Belçika bayraklarıyla dolduruldu. Neden Türkiye’de bir terör faciası olduğu vakit internet ve Eyfel Kulesi, Türk bayraklarıyla doldurulmuyor? Türkiye’de insanların ölümü Paris’te veya Brüksel’de ölen insanların hayatlarından daha mı önemsiz?”



Liza Peskova Türkiye doğumlu, Türkçe biliyor ve duygularını şu cümlelerle özetliyor:

“Ben Ankara’da doğdum ve hayatımın ilk yıllarını orada geçirdim. Türklerin ne kadar iyi insanlar olduğunu biliyorum. Babam ve dedem Türkolog ve ben de Moskova Devlet Üniversitesi’nde Türkçe öğreniyorum. Böyle biri olarak uluslararası topluma küskünüm, dargınım. Türklere karşı çifte standart uygulanmasını lânetliyorum. Ailem de, ben de, Türkiye ile beraberiz.”



***



ROKET DÜŞTÜ MÜ? ROKET ATILDI MI? / Mehmet Tezcan / Milliyet



Gelin önce bu işin adını koyalım..

IŞİD’in attığı roketler Kilis’e düşüyor mu, IŞİD Kilis’e roket atıyor mu?

Ne fark eder diyeceksiniz?

Roket düştü lafı meseleyi hafifletiyor.. Kaza havası yaratıyor.. IŞİD başkalarına roket atmış da hedefinden çıkıp Kilis’e düşmüş algısı yaratıyor..

Gerçek böyle değil..

Gerçek şu.. IŞİD Kilis’i hedef aldı.. İki aydır roket saldırısı düzenliyor.. İki ayda 45 roket atmışlar.. 17 kişi öldü, yüze yakın yaralı var..

Hal buyken, ‘Kasıt var mı yok mu bilemiyoruz, Suriye’de kaotik durum var, kimin ne yaptığı belli değil’ gibi sözlerle mesele geçiştirilemez..

Durum çok ciddi..

***

IŞİD denen terör devleti bizim topraklarımızı, bizim insanımızı hedef aldı..

İki aydır düzenli saldırı düzenliyor..

Biz ne yapıyoruz?

Top atışıyla cevap veriyoruz..

Kaldıralım F16’ları.. Terör devletine dersini verelim.. Türkiye’ye roket saldırısı düzenlemenin bedeli gösterelim.. Roket atamaz hale getirelim.. IŞİD’nin karargâhını, bataryalarını, füze rampalarını yerle bir edelim..

Kandil’i vuruyoruz ya.. PKK’nın silah depolarını imha ediyoruz ya..

IŞİD’e de aynısını yapalım..

Gerekirse uçaklar 100 sorti, 200 sorti, 500 sorti yapsın..

Askerimizi riske atmadan havadan çözelim.. 

***

Yapamıyor muyuz? Havadan bitiremiyor muyuz?

Doğru.. Uçak kaldıramıyoruz.. 

24 Kasım’da sınırımızı 17 saniye ihlal eden Rus uçağını düşürdük ya.. O tarihten beri uçaklar piste!..

Koalisyon ülkelerinden rica ettik; IŞİD’i onlar bombaladı.. 

Kendi göbeğimizi kendimiz kesemedik..

IŞİD’le uğraşırken de karşımıza düşürdüğümüz Rus uçağı çıktı.. 

Vur emrini kim verdi!.

***

(Yeri gelmişken, Rus uçağının düşürülmesini bir ara pilotların üzerine yıkmaya kalkmışlardı.. Daha doğrusu, yıkar mıyız diye havayı koklama yayını yapılmıştı.. Pilotlar Paralelci Türkiye’yi zora sokmak için Rus uçağını düşürdü iddiası ortaya atıldı..

Tutar mı diye zemin yoklandı.. Sonra birden akıllara Başbakan’ın partisinin grup toplantısında ‘emri ben verdim ben’ diye bağırması geldi.. Herkes sustu..)

***

Suudi uçakları, Katar uçakları, Belçika uçakları, Fransız uçakları, ABD uçakları, Kilis’in savunmasına bi el atarlar herhalde..



***

Futbolun öldürüldüğü gece.. / Hıncal Uluç / Sabah

Futbolun öldürüldüğü gecenin katillerini en doğru belirleyen, en isabetli teşhisi koyan futbol adamı, hem de "Efsane Trabzon Takımı"nın efsane solaçığı İskender Günen oldu..

Sabah "Tribünden meczup indi" başlığı ile sıranın en sonundaki sorumluyu işaret ederken üstelik..

"Yazık, ayıp" başlıklı yazısı şöyle bitiyordu İskender'in..

"Salih Dursun, hakeme kırmızı kart gösterdikten sonra yapılan ve Trabzonspor oyuncusuna yakışmayan bu olaydan sonra onu haklı bulanlar, dünkü tablonun oluşmasında pay sahibidir." 

Hem de nasıl pay İskender, hem de nasıl pay!..

O utanmazlığı, o rezil, ayıp ötesi işleri yapan Salih'i kim kahraman ilan etti?. Kim göklere çıkardı?.

Türk (demeye utandığım) Spor Medyası..

Bir utançtan bir anıt yarattı medyam.. Öyle tahrik ve teşvik edildi ki, Trabzon'da sonunda anıtı dikildi, Salih'in..

O zaman yazdım, yalvardım.. "Yapmayın.. Etmeyin.. Yeni Salihler yaratacaksınız.. Yarın birileri 'Benim de heykelim dikilsin' diye daha da rezilini yapacak" dedim.. Mürekkebi kurumadı duruyor..

Salih, hakeme kırmızı kart çıkarmıştı. Sabah'ın "Meczup" dediği O.M. daha rezilini yaptı. Hakemi tekme, yumruk dövdü..



***

Sadece Fenerbahçe'ye seyircisiz oynamalı / Ercan Güven / Milliyet

Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşanan rezalet zinciri sonrası, ev sahibine verilecek  “seyircisiz oynama” cezası çok uzun süreci kapsayabileceği için yeni adaletsizlikler getirebilir ortaya!

Nasıl mı?.. Anlatayım:

Bu maçın mağduru kim?

Fenerbahçe...

Diyelim ki, yarım sezona yakın ceza aldı Trabzonspor...

Kalan maçlarda denk gelmiyor ama yeni sezona sarkacak cezanın muhtemelen bir iki tanesi Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışındaki rakiplerine rastlarsa, Fenerbahçe bir daha mağdur olmayacak mı Trabzonspor ile karşılaşacak rakiplerinin avantaj sağlamasıyla?

Suç işleyenin cezalandırılmasıyla “üçüncü şahısların” yarar sağlaması yerine, doğacak avantajların suçun mağduruna yöneltilmesini emretmez mi mantık?

Yönetmelik öyle demiyor ama, benim mantığım ve vicdanım, Trabzonspor kaç maç ceza alacaksa, “infazın” sadece Fenerbahçe maçlarında yerine getirilmesinden yana.

Üstelik, ceza minimal düzeyde tutulabilir kimsenin itirazı olmadan...

Ve daha önemlisi, Trabzonspor seyircisinin bu “rakibe özel uzaklaştırma kararı” ile kafayı taktığı Fenerbahçe’den bir iki sezon ayrı kalması, arayı soğutup hem futbolumuza hem de Trabzonspor’a iyi gelecektir inanın.

Strateji Volkan’a emanetse!

Bir adam düşünün; talep etmese bile zor durumdaki birine el uzatsın... Hem de rakibi olan birine...

Çıkarlarının tersine, onun daha da zor duruma düşmesini önlemek için fedakârlıktan çekinmesin.

Ne şövalyelik değil mi?

Ve aynı adam, yaptığı iyiliğin daha sevabı yazılmadan uluorta fedakârlığını açıklasın, “sayemde ayaktasın” diye el verdiği rakibini aşağılasın.

“Kaşıkla verip sapıyla göz çıkarmak” tam da bu olsa gerek!

Yanlış önceki doğruyu götürdüğü gibi, geriye “lanet olsun senin iyiliğine” tiksintisi bırakmaz mı?

İşte Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel’in yaptığı aynen budur.

Henüz soyunma odasına varmadan kameralara “İstesek daha çok atardık, ama Trabzonspor’u zor durumlara düşürmemek için maçı rölantiye aldık” mealindeki  sözleriyle, ortada gerçekten bir “rakibin iyiliğini düşünme” durumu varsa hepsini silmiş, Karadeniz’de kendisiyle birlikte sarı-lacivert renklerden nefreti katmerlemiştir.

Sonra da soruyorlar; Trabzonspor seyircisi nefretini niye sadece Fenerbahçe’ye odaklıyor diye.

Kulüplerarası ilişkileri maçtan çıkmış terli Volkan’a bırakırsanız, çok daha beterleriyle baş etmek zorunda kalırsınız

1 numaralı sorumlu, Türk Spor medyasıdır.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum