O polisler, o kadınları alkışlamalıydı...

Şiddete karşı kadını ve çocuğunu korumakla birinci derecede görevli polisin bu bilinçten uzak şekilde kadına şiddet uygulaması yönetim tercihidir ve politik bir karardır

O polisler, o kadınları alkışlamalıydı...
27 Kasım 2019 - 09:06
25 Kasım Kadın Platformu'nun öncülüğünde Türkiye'nin birçok yerinde, "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" yürüyüşü düzenlendi. İstanbul'da Taksim Tünel’de toplanan kadınlar, İstiklal Caddesi'nde yürüyüş yaptı.

Yürüyüşe katılanlar büyük ölçüde dağılmışken polis müdahale etti. Dağılmamış gruba gaz, plastik mermi ve coplarla şiddet kullandı.

Kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini protesto etmek, Türkiye’nin bu çok önemli sorununa dikkat çekmek, farkındalık yaratmak için hiçbir şiddet eğilimi göstermeden yürüyen kadınlara polisin şiddet uygulaması kabul edilebilir bir olay değildir.

"25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü"nde kadına şiddet uygulayan polis oldu. Taksim’den dünyaya yayılan görüntüler Türkiye adına övünülecek görüntüler değildi.

Fotoğraf: Bülent Kılıç/ AFP

Alkışlamaları gerekirdi



Oysa Türkiye’de kadın cinayetlerini önlemek, kadına şiddeti durdurmak için büyük bir özveriyle çalışan ve etkili olan kadınlara, kadın derneklerine en büyük desteği polisin ve jandarmanın vermesi gerekir.

Yapılan araştırmalara göre şiddet gören kadınların ilk başvurdukları, ilk sığındıkları polistir, karakoldur.

Böyle bir günde kadın cinayetleriyle, kadına uygulanan şiddetle mücadele etmek için yürüyen kadınlara karşı polisin yapması gereken şiddet uygulamak değil, güvenliklerini sağlayıp onları alkışlamaktı. Özellikle kadın polislerin bu desteği kadına şiddetle uluslararası mücadele gününde çok anlamlı olurdu.

Taksim’deki o polisler o kadınları alkışlamalıydı.

Polis böyle yaparsa...



Şiddete karşı kadını ve çocuğunu korumakla birinci derecede görevli polisin bu bilinçten uzak şekilde kadına şiddet uygulaması yönetim tercihidir ve politik bir karardır.

Benzeri yürüyüşler ve kadına şiddete karşı etkinlikler Ankara ve İzmir başta olmak üzere birçok ilde gerçekleştirildi. Ankara’da Seymenler Parkı’nda coşkulu bir katılımla etkinlikler gerçekleşti. İzmir’de sokakta sanat etkinlikleri yapıldı. Halk büyük ilgi gösterdi. Farkındalık açısından çok büyük etki yarattı. Hiçbir şiddet olayı yaşanmadı, polis müdahale etmedi. Ancak aynı yaklaşım İstanbul’da gösterilmedi.

Oysa Polis Akademisi’nin bu konuda yaptığı çok değerli çalışmalar ve hazırladığı raporlar var.

Doç. Dr. Coşkun Taştan ve Araştırma Görevlisi Aslıhan Küçüker Yıldız’ın "Dünyada ve Türkiye’de Kadın Cinayetleri" adını taşıyan ve 2016-2107-2018 verilerinin analiz edildiği raporda polise büyük görev düştüğü vurgulanıyor. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında polis merkezi amirliklerinde görevli amir ve memurların bu konuda eğitimden geçirilmelerini salık veriyor.

Bu raporun gereği yerine getirilmiş olsa, kadına şiddetle mücadele gününde, polis kadınlara ve kadın derneklerine yardımcı olur, onların üzerine şiddetle yürümezdi.

Laik eğitimin önemi



Kadına şiddetin önlenmesinde en önemli sonuç kuşkusuz eğitimle alınacaktır.

Polis Akademisi tarafından yayımlanan Coşkun ve Yıldız’ın yaptığı araştırmaya göre, kadın cinayeti faillerinin yüzde 48.8’i ilkokul, yüzde 22.2’si ortaokul, yüzde 18.9’u lise, yüzde 5.5’i üniversite mezunudur. Bu tablo eğitimsizlikle kadın cinayetleri ve şiddet arasında doğru bir orantı olduğunu göstermektedir.

Bu tabloda gösteriyor ki kadına şiddet konusunda bilinçlendirme bütün eğitim hayatı boyunca okullarda ders olarak yer almalıdır. Eğitim kurumları toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda öğrencileri ilk sıralardan itibaren eğitmelidir.

Böyle bir eğitim ancak bilimi esas almış, laik bir eğitim anlayışıyla mümkündür.

Buna karşın Türkiye’de aksine bir eğitim anlayışı hâkimdir. Milli Eğitim Bakanlığı daha yeni bir kararla "karma eğitim" hükmünü yönetmelikten kaldırarak, harem-selamlık uygulamasının önünü açtı.

Profesör unvanı taşıyan bir üniversite hocası yoğun bakımda kadın ve erkeklerin ayrı yerlerde tedavi görmelerini talep etti, kadın doktorların kadınlara, erkek doktorların erkeklere bakması önerildi. Bir diğeri "ev kadını olmanın bakan olmaktan daha önemli olduğu"nu belirtip kadın adaylara oy vermeyeceğini açıkladı.

Türkiye kadın cinayetlerini ve kadına şiddeti temel sorunlarından biri olarak görmeli ve bilimin yol göstericiliğinde bu sorunla mücadele etmelidir.

Bu bakımdan kadın derneklerinin verdiği mücadele her türlü takdirin üzerindedir.

 

Fikret Bila



Twitter[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum