Rakip takım seyircisini istemeyen yöneticiler

Yıllardır kendilerinin değil güvenlik nedeniyle valiliğin kararı olduğunu ileri süren üç kulübün aslında alınan yasaklama kararlarının arkasında olduklarını öğrenmiş oluyoruz

Rakip takım seyircisini istemeyen yöneticiler
30 Eylül 2022 - 08:28

 

 

İstanbul Valiliği dün yaptığı açıklama ile pazar günü Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanacak olan karşılaşmaya rakip takım taraftarlarının alınmayacağını açıkladı. Önce kararı olduğu gibi buraya alalım ardından da bu karar üzerine görüşlerimizi sıralayalım:

"İl Spor Güvenlik Kurulu'nun 02.08.2022 tarih ve 1 numaralı kararı aldığı toplantısında, Beşiktaş A.Ş, Galatasaray A.Ş. ve Fenerbahçe A.Ş, kulüplerini temsilen katılan yöneticilerin kendi istekleri ve kabulü doğrultusunda, İstanbul'da bu kulüplerimizin kendi aralarında oynayacağı Spor Toto Süper Ligi ve Ziraat Türkiye Kupası müsabakalarına misafir takım seyircisi alınmayacaktır."

Üç kulübün ortak kararı ile taraftarlarının deplasman tribününe alınmamaları kararının benimsenmiş olduğunu görüyoruz. Yani bir başka ifadeyle bu açıklama ile yıllardır kendilerinin değil güvenlik nedeniyle valiliğin kararı olduğunu ileri süren üç kulübün aslında alınan yasaklama kararlarının arkasında olduklarını da bu vesile ile öğrenmiş oluyoruz.

Cumhuriyetin yüzüncü yılının şampiyonun belli olacağı bir sezonu yaşıyoruz ve ülke futbolunun geçmişine yön veren üç İstanbul takımının kendi aralarında oynayacakları Süper lig ve Ziraat Türkiye kupası karşılaşmalarına deplasman seyircisinin alınmaması kararı tam anlamıyla skandaldır. İşin olay çıkma boyutu tamamıyla söz konusu yönetim anlayışının 'olmazlarsa olay da çıkmaz' yaklaşımının ürünüdür. Oysa kendileri de gayet iyi bilmektedirler ki rakip olmayınca olay çıkmayacak diye bir durum söz konusu değildir. Bunun da ötesinde stadyumdaki güvenliğin sağlanması meselesi sadece rakip takım taraftarlarının oraya getirilmesi ile bağlantılı bir duruma da karşılık gelmez! Eğer sizler başımız ağrımasın ve sorunlarla uğraşmayalım diyerek futbolun en önemli unsuru olan taraftarların aynı stadyumda maç seyredebilmeleri olanağını onların ellerinden alıyorsanız bu durumda lütfen ekranlar karşısına çıkarak dostluk, kardeşlik masalları anlatmaktan da vazgeçin.

Sürekli olarak marka değeri lafını ağızlarına pelesenk edenlerin ülkenin en önemli derbilerinde rakibin stadyumda bulunmayacak olması konusunda tek bir kelime etmiyor olmaları ise durumun ne kadar trajikomik olduğunun da göstergesidir. Bu kafayla gittiğiniz müddetçe ne marka değeri denilen kavramı hayata geçirebilirsiniz ne de sizin futbolunuz bir adım mesafe kat edebilir. İkinci olarak dünyanın üçlü futbol rekabetine sahibiz ve dünya derbisi olan bir mücadelemiz var gibi masalları anlatmayı da acilen bırakın çünkü dünyanın en ateşli derbi karşılaşmalarında bile rakip takımın taraftarlarının varlığının olduğu gerçeğini bal gibi biliyorsunuz. Öte yandan bu almış olduğunuz kararla önümüzdeki süreçte ülke milli takımının olası Euro 2024'e uluslar ligi kontenjanından gidebilmek gibi bir durumla karşı karşıya kalma ihtimalinde Yunanistan milli takımı ile Yunanistan'da oynamak zorunda kalacağı maç için de UEFA'nın eline müthiş bir koz verdiğinizi belirtmeliyim. Böylesi bir maçın oynanma ihtimalinde çok büyük bir ihtimalle Türk seyircilerin stadyumda olamayacağı gerçeğini şimdiden tarihe not düşmüş olalım.

Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanan ilk karşılaşmanın tarihi 22 Kasım 1924'tür, doksan sekiz yıllık bir rekabetten söz ettiğimizi ve bu rekabetin yansımaları içerisinde ülke futbol tarihinin önde gelen figürlerinin yer aldığını unutmamalıyız. Son on yıldır ısrarla karşılaşmalara rakip takım taraftarlarının alınmaması ile ilgili olarak kulüp yönetimleri kamuoyuna 'güvenlik nedeniyle' masallarını anlattılar. Oysa son karardan da anlaşılacağı üzere mesele tamamen kulüplerin kendi başlarının ağrımamasıymış. Onların beklentilerini terse düşüren ise sadece kendi takım taraftarlarından oluşan kitlenin karşılaşmalar içerisinde daha fazla rakip takım futbolcuları ile uğraşmaları ve verilen hakem kararları ile yenilen goller sonrasında daha çok sahaya küfürlü tezahürat ile dönmeleri olmuştur. Sahaya her türlü maddenin atılması ile başlayan süreçte ayakkabıdan tutun da cep telefonuna, bozuk paraya, elma ve pet sulara kadar uzanan çizgide pek çok maddenin yağdırıldığı bir ortam söz konusu olmuştur. Spor sahalarında güvenliği sadece maç günü alacağınız tedbirlerle sağlayamazsınız! Her karşılaşmanın ayrı bir önemi bulunmaktadır ve buna uygun olarak da alınması gereken farklı önlem silsileleri söz konusu olmak zorundadır. Rakip tribünleri stadyuma sokmadığınız anda tek sesli bir ortamı hayata geçireceğinizi ve bu noktada sorunun azalmak yerine tam aksine daha da artacağını yöneticiler olarak öngörmek durumundasınız. Çünkü böylesi hallerde rakiple atışmak zorunda kalacak olan tribünler, kendilerine dönecek ve olduğu gibi bütün tepkilerini rakip futbolculara ve hakemlere yönelteceklerdir. Tabii bu arada sahada istenileni vermediğini düşündükleri kendi futbolcuları da bu durumdan nasibini alacaktır.

Alınan bu kararın futbolu her fırsatta barış, dostluk, kardeşlik olduğunu dile getiren yöneticiler açısından hiç de öyle olmadığını ortaya koyduğunu belirtmeliyiz. Aslında bu yaklaşım futbolun ve deplasmana gelecek olan rakip takım taraftarlarını hiç de olumlu bir şekilde nitelendirmemekte olduklarını göstermektedir. Rakip takım seyircileri stadyumlarına gelmediği anda şiddet ortadan kalkmayacaktır hatta bir adım daha öteye gideyim daha da artacaktır. Çünkü karşılıklı tribün tezahüratları olmadığı anda her şey sahaya odaklanır ve sahadaki futbolcular ve hakem üzerindeki baskı daha da yoğunlaşır. Futbolu böylesi bir savaş mantığı içerisine soktuğunuz sürece sonuçların da o doğrultuda gelişmesi kaçınılmaz bir zorunluluk haline dönüşür. Yaşadığımız gelişmelerin asıl sorumlularının üzerlerine düşeni yerine getirmeyenler olduğunu ve onların yerine her defasında olayın en sonundakilerin suçlanmaya devam ettiklerini görmeyi sürdürürüz. Aslında bu şekilde tipik güvenlik algısı ve tabii ki yargısı üzerinden futbola dair düşüncelerimiz de orada yaşanan şiddet görüntüleri ile değiştirilmiş olur. Çünkü sürekli olarak 'bir avuç kendini bilmezin' çıkarttığı olaylar bahane edilerek yasaklar zinciri geliştirilir. Kimsenin aklına bu gideceğimiz bir futbol karşılaşması savaş değil ve kazanacağımız veyahut kaybedeceğimiz 3 puan hayatın kendisi değil düşüncesi gelmemeye başlar! Adım adım örülen kurgu tamamlanır ve yasak denilen kelime ile futbolun en önemli unsuru olan taraftarlar, oyunun dışında rahatça bırakırlar.

Son bir noktayı da bu karar açıklandıktan sonra Beşiktaş Vodafone Park önüne akşam saatlerinde giderek tezahüratta bulunan Fenerbahçeli ve daha sonra oraya gelen Beşiktaşlı taraftarlara açmalıyız. Delikanlılık veya adamlığın bu şekilde tezahür etmeyeceğini ve ellerinizdeki satırlarla, bağırış çığırışlar ile sağlanamayacağını herhalde bir türlü anlayamayacaksınız! Taraftar olmanın rakibi yok etmekten, dövmekten, sövmekten veyahut kan dökmekten geçmediğini bunları yapmadan da taraftar olunabileceğini öğrenmek zorundasınız! Dönüp asıl enerjinizi vermeniz gereken yerin farklı renkleri taşıdığı için düşman olarak gördüğünüz taraftarların olmadığını bir an önce idrak edin yoksa bu gidişle rakibiniz olmadan içine girmekte olduğunuz stadyumlara da giremeyeceksiniz! Şiddete başvurmadan da taraftar olunabilir ve takımınızı desteklemenin tek yolu küfretmek, sahaya yabancı maddeler atmak veyahut kavgaya karışmak değildir. Biraz da sizlerin tribünlerde olmamanızı sağlayan yöneticilerinize odaklanın ve kendilerine futbolun asli unsurlarının başında gelen taraftarların niçin ezeli rekabet içerisinde yer almıyor olduklarını sorun! Bakalım herhangi bir cevap alabilecek misiniz? Yoksa tribünlere oynayan yöneticilerin dillerindeki ezeli dostluk masallarının kurbanı olmayı mı sürdüreceksiniz?

YORUMLAR

  • 0 Yorum