Son komünist Türk devletinde bir cenaze!

Komünist ülkelerde devlet büyükleri kuyruk filan beklemezlermiş, millet bir elma almak için sıra beklerken onlar en öne geçip sandığı kaptıkları gibi evlerine giderlermiş! Geçen hafta Aysel Öymen'in cenazesine katılmak için gittiğim Teşvikiye Camii'nin avlusunda yaşananlar bunu hatırlattı

Son komünist Türk devletinde bir cenaze!
10 Şubat 2024 - 09:46

 

Çocukken rahmetli dedem bizi "komünizme karşı uyarmak için" camide duyduğu hikâyeleri anlatırdı.

Bunların en yaygın bilineni sanırım meşhur kasket hikâyesidir, memleket insanımızın hayal gücünün nerelere kadar varabileceğini gösteren bir palavra.

Bir de komünist devletlerde devlet büyükleri geçeceği zaman bütün yollar kapatılıyormuş, insanlar bazen saatlerce büyüklerin geçip gitmesini bekliyorlarmış filan.

Zaman zaman 100 araçlı devlet büyüğü konvoyları için kapatılan yolların kavşaklarında otomobilin içinde beklerken acaba "son komünist Türk devleti" diye isimlendirilebilir miyiz diye düşündüğüm olmuyor değil.

O yıllarda ABD'nin "komünizmle mücadele" programında camilerdeki propagandanın özel bir yeri vardı. CIA'in finansmanıyla faaliyet gösteren komünizmle mücadele dernekleri de camilerde etkindi.

Geçtiğimiz hafta Aysel Öymen'in cenazesine katılmak için Teşvikiye Camisi'nin avlusunda yaşananlara bakınca bunlardan birini daha hatırladım.

Komünist ülkelerde devlet büyükleri kuyruk filan beklemezlermiş, millet kuyruklarda bir elma almak için beklerken onlar kuyruğun önüne geçip sandığı kaptıkları gibi evlerine giderlermiş!

Rahmetli Aysel Hanım, SBF'den mezun olduğumda Hazine ve Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı Genel Müdürü idi.

O yıllarda bir kadının böyle bir göreve gelebilmiş olması bugünkü gibi "patron torpili" ile değil, gerçekten o göreve layık olmak ile mümkün olabiliyordu.

Eşi Altan Öymen ise biz gazeteci milletinin Altan Ağabey'i. Gazeteciliğe başladığımda ANKA Ajansı ile Altan Ağabey özdeş iki isimdi.

Altan Ağabey, Deniz Baykal'ın barajın altına ittiği dönemde CHP'yi kurtarma görevine de soyunmuş, Genel Başkan olarak görev almıştı.

Bu özgeçmiş cami avlusunda cenaze için toplanan cemaatin genel profilini de çizdi.

Başsağlığı dilemek için uzun bir kuyruk vardı. Tıpkı dedemin anlattığı "elma kuyruğuna" benzer bir uzun kuyruk.

Normal olarak herkes sırasını bekliyor, başsağlığı dilemeyi gereğinden çok uzatanlar yüzünden kuyruk biraz ağır yürüyordu.

Ve namaz vakti yaklaştıkça sahneye "büyük büyük adamlar" çıktı.

Onları izlerken aklıma "tiyatroya tam vaktinde gelen Kenan Evren" hikâyesi geldi.

Tam vaktinde!

Oyunun başlama saati geçmiş, herkes oturmuş, oyuncular hazır ve fakat perde bir türlü açılmıyor. Yarım saat, bir saat derken ikinci saatin sonunda Kenan Evren teşrif etmiş ve o yerine oturur oturmaz, perde açılıp oyun başlamış. Kenan Evren'in yanındaki kişinin kulağına eğilip "tam vaktinde geldik" dediği rivayet edilir, nitekim!

Kemal Kılıçdaroğlu geldi, doğru kuyruğun önüne!

Ekrem İmamoğlu geldi, haydi o da kuyruğun önüne!

Özgür Özel geldi, elbette o da kuyruğun önüne!

Üçü de "tam vaktinde" geldiklerini düşündüler mi acaba?

Türkiye'nin ilk kadın Hazine Genel Müdürü Aysel Öymen'i 91 yaşında kaybettik.

Bu arada korumalarının yarattığı kargaşa, o kargaşadan yararlanıp beş on kişinin önüne geçmeye çalışan uyanıklar da cabası.

Biliyorsunuz bizim memleketin sosyal demokratları düzgün Türkçe konuşurlar, ağızlarından "insanca ve hakça bir düzen" lafı da hiç düşmez.

Ama fırsatını bulan da "hakça" davranmayı nedense akıl etmez.

Mutfakta başka...

Kemal Kılıçdaroğlu mutfağında otururken görünmeye çabaladığı gibi "bizden biri" olmayı ve kuyrukta beklemeyi neden aklına getirmedi?

Niye yanındakilere "arkadaşlar ayıp olur, bakın herkes kuyrukta, üstelik neredeyse hepsini de tanıyoruz, çoğu partilimiz, önlerine geçmeyelim, sıramızı bekleyelim" diyemedi?

Ekrem İmamoğlu, adamlarının milleti itip kaktırmasına göz yummasa ve "sıramızı bekleyelim" deseydi, ne kaybederdi?

Kuyruğun önüne geçerek kazandığı 15 dakika, İstanbul'un hangi sorununu çözmeye yetti, çok merak ettim.

Özgür Özel kuyrukta beklese genel başkanlığından ne eksilirdi?

Aralarında bazı ilçe belediye başkanlarının da bulunduğu, irili ufaklı "önemli şahsiyetin" kendi çaplarında yarattıkları kargaşayı saymıyorum bile.

Başsağlığı dileklerini kabul etmek için hizalanan aile bireylerinin yanını mesken tutup cenazeye her gelenin elini sıkma telaşındaki politikacı eskilerinin ismini vermeyeceğim, ayıp olacak diye.

Yanlış anlaşılmasın, bu sadece CHP'lilere özgü bir durum değil.

Bizim ülkemizde maalesef politikada yükselmek, etrafa biraz da böyle böcek muamelesi yapma sonucunu doğuruyor, hangi parti ya da hangi ideolojide olurlarsa olsunlar, tablo değişmiyor.

Ve değişmeyen bir diğer gerçek de doğru dürüst bir cenaze töreni yapamıyoruz.

Herkesin jilet gibi giyindiği, düzgün sıralar halinde ölüye saygı gösterildiği, toprağa verilmesi sırasında itiş kakışın yaşanmadığı bir cenaze töreni görmek daha kısmet olmadı!

Yabancı filmlerde filan görüyoruz, haksızlık etmeyeyim.

O gün Teşvikiye Camii'nin avlusu da bir âlemdi. Gruplar halinde hasret giderenler mi ararsınız, meşhur birilerini görme ve selfie yapma heyecanıyla ortalıkta dolaşanları mı, cenazede değil de kokteyldeymişçesine gülüşüp şakalaşanlar mı?

Otuz iki kısım tekmili birden oradaydı.

Saygı gösterip bir cenazeye gelmişsin, çevrede kaybettikleri insan için üzülen, acı çekenler var. Onların arasında birbirlerine bir fıkra anlatmadıkları kalıyor.

Cenaze namazı kılınırken, tabutu hizalayıp ön sıralarda yer kaparak televizyon haberlerinde görünme telaşı yaşayanları da ihmal etmeyelim.

Şunu da söylemeliyim ki kadınlar, erkeklere göre cenazelerde daha saygılı duruyorlar gibi geliyor bana. En azından kılık kıyafetlerine özeniyorlar.

Mezarlıkta kargaşa

Bacağına bir blucin, üzerine kirli bir kazak giyip cenazeye gelen kadına rastlanmıyor ama cenazeye bu kılıkla gelen her erkek için Türk Eğitim Vakfı'na bir bağış yapacak olsak, memlekette okumayan fakir çocuk kalmaz, o kadar çoklar.

Cami avlusundaki kargaşa namazın ardından mezarlıkta da sürüyor.

Mezarlıklarda, mezarların arasında doğru dürüst yol yok. Belli ki yer kalmayınca, hatırı kırılamayacak kişiler için parseller arasındaki yollar da gömüye açılmış.

Böyle olunca mezarlığa gelen cemaat mezar taşlarının üzerinde zıp zıp zıplamak zorunda kalıyor.

Başka ölülere saygı unutuluyor, mezarlıkları çiğneyenler, çamura batan ayaklarını mezarların mermerlerinde temizlemeye çalışanlar, bir sefalettir gidiyor.

Bu sadece bize özgü bir durum da değil, Müslümanlar cenaze töreni yapmayı bilmiyor bile diyebiliriz.

Hatırlar mısınız bilmem, İmam Humeyni öldüğünde tabuta saldıran kalabalıklar kefenden bir parça koparacağız diye cesedin yere düşmesine yol açmışlar, çıkan izdihamda da onlarca kişi ezilerek ölmüş, binlercesi yaralanmıştı.

Kim bilir, belki de ölümüzü yere düşürmeden gömdüğümüze şükretmemiz gerekiyor. 


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.


Mehmet Y. Yılmaz | Hafta Sonu

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum