GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Göçmen karşıtlığı Avrupa'yı virüs gibi sarıyor

20 Eylül 2025 - 17:18

Avrupa Birliği (AB) tara­fından Türkiye’ye resmen adaylık statüsünün verildiği, dönemin Başbakanı Recep Tay­yip Erdoğan’ın Brüksel dönüşü havalimanında “Avrupa Birliği Fatihi” olarak karşılandığı yıl­lardı… İngiltere henüz Brexit’i yaşamamıştı, 2004-2005 yılla­rında AB’nin başat aktörlerin­den biri olmayı sürdürüyordu.

Türkiye’ye “hayır” deyin

O yıllarda, yani bundan tam 20 yıl önce İngiltere’nin başkenti Londra’da Master (MA) yaparken “Londra’nın İs­tiklal Caddesi” diyebileceğimiz Oxford Caddesi’nde yürüdüğüm sırada birden bir grup gösterici ve bir pankartla kar­şılaştım: Pankartın üzerinde “Say no to Turkey” (Türkiye’ye hayır deyin) yazıyordu, pankartı asan göstericiler ise “Türkiye’nin AB’ye girmesine hayır deyin, yoksa milyonlarca Müslüman Türk Avrupa’ya akın edecek!” diye Türkiye ve Türkler aleyhine yalanlar­la dolu bir propaganda yürütüyorlardı.

O zamanlar Türkiye’nin AB yolculu­ğuna inanmış naif bir genç olarak, “Bu­rada Türklere karşı nefret suçu işleni­yor” diyerek hemen duruma müdahale ettim, pankartın indirilmesini istedim, ancak grup kabul etmedi, en sonun­da polislik olduk. Yanımıza gelen İngi­liz polisi olayı çözemedi ve “amirimizi arıyoruz, ne yapılacağına o karar vere­cek” dedi. Hep birlikte amiri bekleme­ye başladık. En sonunda havalı İngiliz polis arabasında polis amiri geldi, an­cak kendisi hiç İngilize benzemiyordu.

Londra’da Türkiye karşıtı pankartı indirttim

Arabadan indi ve yanıma gelip “Ne oluyor burada?” diye sordu. Ben de kendisine olanları anlatıp “Burada nefret suçu işleniyor, ben Türküm ve bu pankartın kaldırılmasını istiyo­rum” dedim. Amir beni kenara çekti, gözlerimin içine bakarak kısık sesle “Ben Tunusluyum ama şu andan iti­baren ben de kendimi bir Türk sayı­yorum, biz Tunus’ta Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretileriyle büyüdük!” dedi. O anda gözlerimin nasıl yaşar­dığını ve amire sarılmamak için ken­dimi nasıl tuttuğumu tahmin edersi­niz! En sonunda amirin müdahalesiy­le pankart indi ve Türkiye aleyhinde yapılan propaganda da bitti.

Ancak köprünün altından çok sular aktı. Ülkede göçmen karşıtlığı politi­kalar ve kampanyalar aldı yürüdü, en sonunda İngiltere, Galler, Kuzey İrlan­da ve İskoçya'dan oluşan Birleşik Kral­lık’ta, 23 Haziran 2016’da yapılan AB referandumunda, yüzde 52 ile Brexit kararı alındı. Birleşik Krallık, 2020’de resmen AB’den çıktı.

Ancak İngiltere’nin, “göçmenler için sorumlu tuttuğu” AB’den çıkması göç­men karşıtı politikaların bitmesi ya da azalmasıyla sonuçlanmadı. Tam tersi­ne, göçmen karşıtlığı hem İngiltere’de hem de Avrupa’da git gide daha da arttı.

On binlerce kişi yürüdü

Londra’da Cumartesi günü düzenle­nen aşırı sağcı göçmen karşıtı protes­tolarında 100 binden fazla kişi yürüdü. “Unite the Kingdom” (Krallığı birleş­tirin) adı altında yapılan ve aşırı sağ­cı siyasi aktivist Tommy Robinson ta­rafından organize edilen gösterilerde, zaman zaman polis memurları da sal­dırıya uğradı. Polis, çatışmalarda 26 memurun yaralandığını ve 25 kişinin tutuklandığını açıkladı.

Göstericiler, ellerinde İngiltere bay­raklarıyla başbakan ve hükümet daire­lerinin bulunduğu Whitehall bölgesine yürüdü. Göçmen karşıtı İngiliz Savun­ma Ligi'nin (EDL) kurucusu Tommy Robinson, “İngiltere nihayet uyandı. On yıllardır bunu bekliyorduk” dedi.

Robinson, Suriyeli bir mülteci hak­kında sürekli aynı yalan suçlamaları tekrarlayarak mahkemeye itaatsizlik­ten hapse girmiş, bu yılın başlarında serbest bırakılmıştı.

Göçmen karşıtı hareketlerin prim yaptığı ülkeler arasında İngiltere tek değil. Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’da (NRW) daha iki gün önce yapılan genel seçimler­de, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, oylarını üç kat artırarak yüzde 5’ten yüzde 14.5’e çıkardı. Göç­menlerin en fazla yaşadığı eyalet ol­ma özelliği de taşıyan NRW’de aşırı sağcı partinin oylarını bu denli artır­ması dikkat çekti.

Politico’da 4 Nisan 2025’te yayınla­nan anket, Fransa, İtalya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerde göç ve ekono­mi politikalarına yönelik yaygın mem­nuniyetsizliğin aşırı sağ partilere olan desteği artırdığını gösteriyor.

Örneğin Fransa'da Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi, Emmanuel Mac­ron’un Rönesans Partisi’nin iki katın­dan fazla olan yüzde 31,4 oy almıştı. İtalya’da aşırı sağcı Başbakan Giorgia Meloni’nin “İtalya Kardeşleri” partisi 2022 Eylül seçimlerinde yüzde 28,8 ile birinci olmuştu.

Görünen o ki Avrupa’daki göçmen karşıtı politikalarıyla bilinen aşırı sağ partilerin yükselişi durmayacak. Ancak dünyadaki eşitsizlikler giderilmediği müddetçe göç dalgası da durmayacak. Bu durum, sadece göçmen toplulukla­rın güvenliğini değil, aynı zamanda bir barış ve refah projesi olan Avrupa Birli­ği’nin geleceğini de riske atıyor.
 

İpek YEZDANİ

İpek YEZDANİ

SINIRÖTESİ

[email protected]
Tüm Yazıları

YORUMLAR

  • 0 Yorum