Avrupa Birliği (AB) tarafından Türkiye’ye resmen adaylık statüsünün verildiği, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Brüksel dönüşü havalimanında “Avrupa Birliği Fatihi” olarak karşılandığı yıllardı… İngiltere henüz Brexit’i yaşamamıştı, 2004-2005 yıllarında AB’nin başat aktörlerinden biri olmayı sürdürüyordu.
Türkiye’ye “hayır” deyin
O yıllarda, yani bundan tam 20 yıl önce İngiltere’nin başkenti Londra’da Master (MA) yaparken “Londra’nın İstiklal Caddesi” diyebileceğimiz Oxford Caddesi’nde yürüdüğüm sırada birden bir grup gösterici ve bir pankartla karşılaştım: Pankartın üzerinde “Say no to Turkey” (Türkiye’ye hayır deyin) yazıyordu, pankartı asan göstericiler ise “Türkiye’nin AB’ye girmesine hayır deyin, yoksa milyonlarca Müslüman Türk Avrupa’ya akın edecek!” diye Türkiye ve Türkler aleyhine yalanlarla dolu bir propaganda yürütüyorlardı.
O zamanlar Türkiye’nin AB yolculuğuna inanmış naif bir genç olarak, “Burada Türklere karşı nefret suçu işleniyor” diyerek hemen duruma müdahale ettim, pankartın indirilmesini istedim, ancak grup kabul etmedi, en sonunda polislik olduk. Yanımıza gelen İngiliz polisi olayı çözemedi ve “amirimizi arıyoruz, ne yapılacağına o karar verecek” dedi. Hep birlikte amiri beklemeye başladık. En sonunda havalı İngiliz polis arabasında polis amiri geldi, ancak kendisi hiç İngilize benzemiyordu.
Londra’da Türkiye karşıtı pankartı indirttim
Arabadan indi ve yanıma gelip “Ne oluyor burada?” diye sordu. Ben de kendisine olanları anlatıp “Burada nefret suçu işleniyor, ben Türküm ve bu pankartın kaldırılmasını istiyorum” dedim. Amir beni kenara çekti, gözlerimin içine bakarak kısık sesle “Ben Tunusluyum ama şu andan itibaren ben de kendimi bir Türk sayıyorum, biz Tunus’ta Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretileriyle büyüdük!” dedi. O anda gözlerimin nasıl yaşardığını ve amire sarılmamak için kendimi nasıl tuttuğumu tahmin edersiniz! En sonunda amirin müdahalesiyle pankart indi ve Türkiye aleyhinde yapılan propaganda da bitti.
Ancak köprünün altından çok sular aktı. Ülkede göçmen karşıtlığı politikalar ve kampanyalar aldı yürüdü, en sonunda İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya'dan oluşan Birleşik Krallık’ta, 23 Haziran 2016’da yapılan AB referandumunda, yüzde 52 ile Brexit kararı alındı. Birleşik Krallık, 2020’de resmen AB’den çıktı.
Ancak İngiltere’nin, “göçmenler için sorumlu tuttuğu” AB’den çıkması göçmen karşıtı politikaların bitmesi ya da azalmasıyla sonuçlanmadı. Tam tersine, göçmen karşıtlığı hem İngiltere’de hem de Avrupa’da git gide daha da arttı.
On binlerce kişi yürüdü
Londra’da Cumartesi günü düzenlenen aşırı sağcı göçmen karşıtı protestolarında 100 binden fazla kişi yürüdü. “Unite the Kingdom” (Krallığı birleştirin) adı altında yapılan ve aşırı sağcı siyasi aktivist Tommy Robinson tarafından organize edilen gösterilerde, zaman zaman polis memurları da saldırıya uğradı. Polis, çatışmalarda 26 memurun yaralandığını ve 25 kişinin tutuklandığını açıkladı.
Göstericiler, ellerinde İngiltere bayraklarıyla başbakan ve hükümet dairelerinin bulunduğu Whitehall bölgesine yürüdü. Göçmen karşıtı İngiliz Savunma Ligi'nin (EDL) kurucusu Tommy Robinson, “İngiltere nihayet uyandı. On yıllardır bunu bekliyorduk” dedi.
Robinson, Suriyeli bir mülteci hakkında sürekli aynı yalan suçlamaları tekrarlayarak mahkemeye itaatsizlikten hapse girmiş, bu yılın başlarında serbest bırakılmıştı.
Göçmen karşıtı hareketlerin prim yaptığı ülkeler arasında İngiltere tek değil. Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’da (NRW) daha iki gün önce yapılan genel seçimlerde, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, oylarını üç kat artırarak yüzde 5’ten yüzde 14.5’e çıkardı. Göçmenlerin en fazla yaşadığı eyalet olma özelliği de taşıyan NRW’de aşırı sağcı partinin oylarını bu denli artırması dikkat çekti.
Politico’da 4 Nisan 2025’te yayınlanan anket, Fransa, İtalya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerde göç ve ekonomi politikalarına yönelik yaygın memnuniyetsizliğin aşırı sağ partilere olan desteği artırdığını gösteriyor.
Örneğin Fransa'da Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi, Emmanuel Macron’un Rönesans Partisi’nin iki katından fazla olan yüzde 31,4 oy almıştı. İtalya’da aşırı sağcı Başbakan Giorgia Meloni’nin “İtalya Kardeşleri” partisi 2022 Eylül seçimlerinde yüzde 28,8 ile birinci olmuştu.
Görünen o ki Avrupa’daki göçmen karşıtı politikalarıyla bilinen aşırı sağ partilerin yükselişi durmayacak. Ancak dünyadaki eşitsizlikler giderilmediği müddetçe göç dalgası da durmayacak. Bu durum, sadece göçmen toplulukların güvenliğini değil, aynı zamanda bir barış ve refah projesi olan Avrupa Birliği’nin geleceğini de riske atıyor.

YORUMLAR