Ah sevgili Müslüman kardeşlerim!

Sahi, “iman ettik demekle yakanızın bırakılıvereceğini mi sanıyorsunuz” der kitap. Yaptıklarımızın ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, söylediklerimizden ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizden hesaba çekileceğiz bir gün var.

Ah sevgili Müslüman kardeşlerim!
26 Mayıs 2022 - 10:55

O gün gelmeden de bu günden yaptıklarımızın bir karşılığı olacak. Unutmayın yaşadığımız zamana ve mekâna şahid tutulacağız. Yaşadığımız zaman ve mekânda şahidlik etmemiz gereken işlerden ve şahidliklerimizden dolayı haksızlıklar karşısında sessiz kalırsa “dilsiz şeytan” olacağız.

Şimdi siyasiler düşünsün, bürokratlar, gazeteciler, hukukçular ve iş adamları, akademisyenler ve herkes düşünsün. Bir akademisyen kardeşimin gönderdiği viral olmuş bir gönderiyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

BİR PEYGAMBER DÜŞÜNÜN Kİ; Sakal bırakırken sünnetine uyuluyor, suyu üç yudumda içerken sünnetine uyuluyor, sağ elle yemek yerken sünnetine uyuluyor. Elbette çok güzel. Ama aynı Peygamberin sünneti; Siyaset’te yok, Bürokrasi’de yok, Ekonomi’de yok, Hukuk’ta yok, Aile Hayatı’nda yok, Nafaka’da yok, Miras’ta yok, Maarif’te yok, Ahlak’ta yok ise; o toplum, Peygamberini anlayamamış demektir.

Şimdi çevrenize bakın, konuşulanları dinleyin! Gazetelerin BİK kayıtlarındaki tirajları ile gerçek tirajları aynı mı mesela.. Peki, aradaki fark bilinmiyor mu? Ben kendi sektörümden söylüyorum..

Eğer bir toplum, Peygamberinin (sav) sadece; boyunu, kilosunu, şemailini, saçını nasıl taradığını merak ediyor, lakin Riba’yı nasıl ayakları altına aldığını, sömürüyü nasıl durdurduğunu, ırkçılığıaçıklık saçıklığı / müstehcenliği / pornoyu / fahşiyatı nasıl yasakladığını, putçuluğu nasıl yıktığı, israfı ve yolsuzluğu nasıl önlediğini, hiç merak etmiyorsa, o toplum; Peygamberini (sav) anlayamamış demektir. Torpil de haram, rüşvet de, taraftarlık da öyle.. Biz işe ve söze bakar, doğrusuna tabi olup, yanlışına karşı çıkacaktık hani. Malayani / Faydasız işlerden Allah’a sığınacaktık. Dünyayı oyun ve eğlence yeri yapmayacaktık. Adil şahidler olacaktık! 

Eyvah, korkarım galiba “biz cahillerden ve zalimlerden olduk”!? Sakın başımıza gelen musibetler, düşmanın gücünden ve hilesinin keskinliğinden önce, bizim cahilliğimizden olmasın. Hani hak gelince batıl kaybolacaktı.(!?) Biz hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmayı mı unuttuk yoksa. Helal-haram demeden dünya metaının peşine mi düştük yoksa! 

Dahası Riba tamam da, o anlayıştan yola çıkarak Riba’nın ikiz kardeşi enflasyonla nasıl baş edeceğini hiç düşünmüyorsa, orada ciddi bir sorun var demektir. Riba ile para babaları insanları soyuyor, enflasyon sonucu devalüasyon ile devlet baba soyuyor. Soyguncunun kimliği değil, soygunun kendisidir lanetlenen.

Bizler âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz ve yeryüzünden hesaba çekileceğiz. “Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” diyorduk ya, ne oldu da yoksul iken bildiğimiz şeyleri, güç ve servet bize geçince unutuveriyoruz. Muktedir olmak, Mütrefin’lerden olmak, gözlerimizi kör, kulaklarımızı sağır mı ediyor yoksa.

Eğer bir toplum; Peygamberini (sav), mübarek gecelerde, nikah dualarında hatırlayıp, Hacda hatırlayıp, lakin yalan söylerken, iftira ederken, gıybet ederken, dedikodu ederken, harama bakarken, kalp kırarken, merhametsizlik yaparken, üryan gezerken, köy köy dolaşıp münafıklara oy toplarken, herkesi Allah’a, Resulü’ne, Kitabı’na çağırmamız gerekirken, “Aynı Allah’a, Kitab’a ve Resul’üne iman eden Müslümanlar”ın kardeş olduğu gerçeğini unutup, kendi mezhebimizin, tarikatımızın, partimizin, vakfımızın, futbol takımımızın, cemaatimizin, lobimizin misyonerliğini yapıyor, Peygamberin, tüm bu ahlaksızlıklara ne diyeceğini hiç hatırlamıyorlarsa, o toplum; Peygamberini (sas) anlayamamış demektir.

Eğer bir toplum; Peygamberlerini (sav) başkalarına anlatırken; gece namazıyla, açlıktan karnına bağladığı taşla, üzerinde uyuduğu hasırın yüzüne çıkardığı izle, yaşadığı hurma dallarından, kerpiçten yapılmış evle anlatıyor, ama kendi hayatlarındaki; serpme kahvaltılarda, kadife kumaştan cübbelerle, lüks villalarda, devre mülklerde, beş yıldızlı otellerde, ihale salonlarında, son model araçlarda hayatlarını sürdürüyorsa, hep başkalarına anlattıkları bu Peygamberi hiç akıllarına getirmiyorlarsa o toplum; Peygamberini (as) anlayamamış demektir. 

Halil İbrahim Sofrası”nda tek tip yemek olurdu ve sofrası her açı, her yoksulu, her misafiri doyuracak kadar genişti, ama israfa da yer yoktu. Biz Hz. İbrahim’i de yanlış anladık. Eğer bir toplum, Peygamberlerini (as); kız isteme törenlerinde, düğünlerde ve nikâhlarda hatırlayıp, ismini anıp, salâvat getiriyor, düğün salonlarında tesettüre riayet etmiyorsa, kadın-erkek dans ediyorsa, düğünden sonra o yeni kurulan yuvanın; yönetiminde, eşlerin birbirlerine karşı davranışlarında, akraba ilişkilerinde, izlenilen dizilerde, mutfaktaki gıdaların ve eve giren kazancın helalliğinde; kimse o düğünde sadece “Allah’ın emri, peygamberin gavli” ile başladıkları törende, çoğu kimsenin o emir ve o kavilden habersiz olduğu halde ve sadece bu şekli ile özünden habersiz “sözde” hatırladığı Peygamberin (as) bu konularda ne dediğine bakmıyorsa, o toplum, Peygamberini (sav) anlayamamış demektir.

Evet! Peygamberini anlamayan toplum sapıtmış toplumdur. Ömrümüzün kalanında, Rabbim, Peygamber Efendimizi anlamayı ve tebliğ ettiğini hayatımıza uygun hale getirmeyi nasip etsin. (Amin) 

Sanırım biz ipin ucunu kaçırdık ve başka bir noktadan yakalamaya çalışıyoruz. Namazın farzları, vacibleri, sünnet ve müstehablarına odaklandık. Gelin “güzel ahlak”tan başlayalım. Din mekarim-i ahlakın tamamlanmasıdır. O insana Allah’ın ikramı olan bir güzelliktir. Nasıl insanın mayası su ve topraksa, dinin mayası ahlak ve imandır. Diğer her şey onlara giydirilen et ve kemik hükmündedir. Güzel ahlakın bizi götüreceği yer imandır. İman olmadan ibadetin bir anlamı yok. O ibadet sadece şekilden ibaret, bir ritüel ve seremoniye dönüşür. Her inanç sisteminde, bir şekilde dua, zikir ve ibadet vardır. İslam’da bunlara anlam, şekil ve ruh veren şey İman’dır. İmanın dışavurumu ahlakla olur, onun sembolik şekilde ikrar ve ifadesi de ibadetle olur. Bunlar birbirini tamamlayan, koruyan şeylerdi. Dualarımız olmasaydı ne işe yarardık ki! O namaz namaz olmaz, “vay o namaz kılanların haline” ikazının muhatabı oluruz. Muamelatımızda o iman ve ibadetin bir tezahürünü görmüyorsak orada bir sorun vardır demek.

Ahlak ve imandan başlamamız gerek. Pandemi sürecinde yaşadıklarımız, kader, rızık ve ecele iman konusunda nerelere savrulduğumuzu bize gösterdi. Siyaset, memuriyet, iktidar ve servet ilişkilerimiz de öyle. Son söz şu: “Gelin yeniden iman edelim, ey iman edenler, Allah’ın kitabında bize bildirdiği, Resulullah’ın öğrettiği gibi”. Gelin övünmeyi, dövünmeyi, kurtarıcı aramayı bırakıp, kendimizi değiştirelim, işler ve sözlerimizi vahiy ile sünnet ile tashih edelim, dürüst, bilgili ve cesur olalım ve sabredelim. Çünkü çok zaman geçti ve yeni yeni aklımız başımıza gelmeye başladı. Tevbe edelim, iyi işler yapalım ve sabredenlerden olalım, umulur ki, Allah bizi affeder. Zalimlere yardım etmeyelim ve haksızlıklar karşısında susanlardan olmayalım ki, “içimizdeki beyinsizler”in işlediklerinden dolayı, onları yakacak ateş bize de dokunmasın. Bağışlanan ve kurtuluşa erenlerden olalım. 

Selam ve dua ile.
Abdurrahman Dilipak İletişim: [email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum