Amerika hayranlığına ilginç bir örnek

İlber Ortaylı Hoca, toplumdaki Amerikan hayranlığını çok güzel ifade etmiş ve şöyle demiş:

Amerika hayranlığına ilginç bir örnek
10 Ocak 2018 - 10:26 - Güncelleme: 11 Ocak 2018 - 08:46
“Avrupa’da insanlar bizdekilerin Amerika’yı sevdiği kadar sevmez. Amerikan budalası olan Türklerdir. Türkiye gibi Amerikancı bir ülke yok.” Doğru söze ne denir! Bizim görmemiş zenginlerimiz gider çocuğunu Amerika’da doğurur, politikacımız Amerika’dan icazet alır, dindar bakanımız Amerika tarafından süpürülmemek için yalvarır, sosyal demokratlarımız ülkeyi kurtarmak için Amerika’dan ithal Derviş’lere sarılır, üniversitelerimiz Amerika’da partner arar, askerimiz Amerika’da eğitim almaktan gurur duyar, öğrencilerimiz tabelasında “Amerika” yazan İngilizce kurslarına gitmeye bayılır, vatandaşımız Amerikan sigarasının dumanıyla mest olur, hülasa İlber Hoca’nın dediği gibi “Amerikan budalasıyız!” Ben bu Amerikan hayranlığının boyutu ile ilgili çok ilginç hatıralara da sahibim. Meltem TV’de uzun yıllar yaptığım Diyalog adlı tartışma programına katılan konuklar arasında Amerika hayranlığı inanılmaz boyutlarda olan kişilere rastladım. Yılların Ardından adlı kitabımda da anlattığım bir olayı aktarmak istiyorum sizlere. “Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ise Galatasaray Üniversitesi’nde iktisat dersleri veriyordu. Konusuna hâkim ve başarılı bir akademisyendi. 2000’li yılların ortalarında hayli popüler olan liberal düşünce topluluğu adı altında faaliyet gösteren bir yapının içinde idi. Gazeteci Cüneyt Ülsever bana “Seyfettin Bey, çok değerli bir hoca, ekrana davet etmeni tavsiye ederim” deyince ben de Seyfettin Gürsel’i bir programıma davet ettim. Diğer katılımcılar E. Deniz Binbaşı Erol Bilbilik, Ünal Erdoğan ve Mahir Kaynak idi.  Programda dört kişiydiler. O tarihte çok popüler olan Yeni Dünya Düzeni üzerine bir beyin fırtınası yapmayı tasarlamıştım. Konukların her biri gayet düzeyli, donanımlı isimlerdi. Önce Mahir Kaynak konuştu. Mahir Kaynak, Amerika’nın dünyadaki ve bölgedeki planlarından bahsetti. Sonra Deniz Binbaşı Bilbilik söz aldı. Bilbilik, konuşmasına başlar başlamaz gittikçe artan dozda bir Amerika eleştirisi yapmaya başladı. Amerikan emperyalizminin dünyayı kuşattığını, Amerika’nın dünyayı sömürdüğünü, yayılmacı politikalardan vazgeçmediğini, Türkiye’yi de ahtapotun kolları gibi sardığını anlatıyor ve elindeki belgeleri bir bir masanın üzerine koyuyordu. Konuşmasında Bernard Lewis’in Yahudi olduğunu, Irak’ın yok edilmesinde Bush’a danışmanlık yaptığını anlattı. Erol Bilbilik konuşmasına hararetle devam ederken inanılmaz bir şey oldu. Seyfettin Gürsel bir anda “Yeter be, yeter!” diyerek ayağa kalktı. Ne yapmak istediğini anlayamadım. Daha doğrusu hiç kimse anlayamadı.  Canlı yayın devam ediyordu ve her şey bütün Türkiye’nin gözü önünde cereyan ediyordu. “Adam kalkmış sabahtan beri Amerika’yı eleştiriyor. Saçma sapan konuşuyor. Ben böyle bir ortamda daha fazla duramam.” Evet, aynen ve kelimesi kelimesine böyle söyledi: “Bu ortamda ben daha fazla duramam!” Türkiye’nin çok saygın bir üniversitesinin bir profesörü (o tarihte sanırım doçentti) bulunduğu ortamda Amerika eleştirildi diye canlı yayını terk ediyordu. “Seyfettin Bey” dedim “lütfen programı terk etmeyin. Az sonra size de söz vereceğim. Erol Bey’e tek tek cevap verirsiniz ve o Amerika’yı nasıl eleştiriyorsa siz de Amerika’yı savunursunuz!” Seyfettin Bey beni duymuyordu bile. Yaka mikrofonunu çıkartıp masanın üzerine bırakmış, stüdyodan çıkarken “Ben bu ortamda bulunmam, bulunamam” diye söylene söylene dışarı çıkıyordu. Erol Bilbilik’in ise umurunda bile değildi “Bırak gitsin” diyordu “Onlar böyle ortamlarda konuşmazlar.” Değil Türk televizyonlarında, dünya televizyonlarında ilk defa bir akademisyen, bulunduğu ortamda Amerika eleştiriliyor diye çekip gidiyordu.” Bu yazıyı yazmadan önce Erol Bilbilik’i aradım. O olayı yeniden ve gülerek hatırladık. Hatta bana dedi ki “Biz Seyfettin Gürsel’le aynı araçta geldik. Beni almak için gönderdiğiniz, araç önce beni, sonra onu aldı. Ben önde, o arkada oturduk.” Aynı araçta stüdyoya gelen iki konuktan biri olan Seyfettin Bey, tek başına kaçarcasına televizyonu terk etmişti. Demek o ki, Türkiye’de Amerikan hayranlığı çok ileri boyuttadır ve bu hayranlığın tedavisi de çok zordur.





YENİ MESAJ GAZETESİ

YORUMLAR

  • 0 Yorum