Bu "Gender" neyin nesi!

Cinsiyet kimliği (cinsel kimlik) diye yeni bir KİM’likten söz ediyor birileri. Bu kimlik yeni normale göre, akışkan ve değişken olabilir. Yönelik, deneyim, tercihe dayalı bir şekilde şekillenebilirMİŞ!

Bu "Gender" neyin nesi!
27 Haziran 2022 - 09:40

Onlara göre cinsiyet kimliği” “bedensel cinsiyet” ile uyumlu da olabilirmiş, “BİREY kendini ‘bedensel cinsiyet’inin karşısındaki cinsiyette algılarsa, o kişiye “Trans” deniyormuş.. 

O BİREYler erkekse ‘Trans Erkek’, kadınsa ‘Trans kadın’ oluyormuş.. 

Psikologların eline düşen bu BİREY’ler psikososyal terapiler, ilaçlar, hormon tedavileri ve cerrahi tedavilerle bedenleri cinsiyet kimliğine uygun hale getirmek için birçok yöntem uygulanıyor. Son zamanlarda bu durumları açıklamak için “transseksüel” yerine “transgender” tanımını kullanmaya başladılar.

Bakın bu “Toplumsal Cinsiyet”, BİREY, GENDER tanımları bu şekilde mevzuat içinde varolduğu sürece toplum vijdanında meşruiyet tartışılmaya ve meşruiyet kazanmaya devam edecektir. 

“Transgender”le “Transvestizm karıştırılmamalı. 2. kavram karşı cinse ait kıyafet ve dış görünüme bürünmekten cinsel haz duymayı ifade etmektedir. Bu da başka bir haram ve fetişist hastalıktır. Transseksüellik psikososyal davranış bozukluğu tanımı için DSM-4kod’u kullanılırken DSM-5 kodu “cinsel kimliğinden yakınma, hoşnut olmama” şeklinde tanımlanmaktadır. Psikiyatristler “Cinsiyet rolü” diye bir kavramdan söz etmektedir. Belli bir sosyo kültürel çevrede belli bir cinsiyet için kabul edilen ve geçerli sayılan davranış biçimlerinin tümü bu kavramla tanımlanmaktadır. 

BİREY’in kendini erkek ya da kadın olarak göstermek için yaptığı davranışların tümü bu tanımla açıklanmaya çalışılmaktadır. İster giyim, makyaj, süslenme, saç stili, gibi “erkeksi” ya da “kadınsı” davranışların tümü bu çerçevede değerlendirilmektedir. Bu konuyu ayrıntılı yazıyorum ki, bu gibi durumlarla karşılaşan bir aile psikologlarla konuşurken ne nedir bilsinler. Bu davranışların tümü, din, ahlak, gelenek, moda ve sair jargonlarla ilgilidir.

Son zamanlarda, özellikle Lanzarote sonrası en çok tartışılan kavramların başında “Cinsel yönelim” gelmektedir.Psikologlar “Yönelim” kişinin “kendi cinsiyet kimliğine yönelik” olduğunda “Eşcinsel”, “diğer cinsiyet kimliğine yönelik” olduğunda “Heteroseksüel”, “diğer cinsiyet kimliklerine yönelik” olduğunda “Biseksüel” olarak tanımlamaktadırlar. 

Dine göre, kutsanmamış her cinsel birliktelik “Fuhşiyat” kategorisindedir. Psikiyatristler başlangıçta bu durumu psikolojik bir hastalık olarak tanımlasalar da, 1974’te Amerikan Psikiyatri Birliğinin kararıyla psikiyatrik tanı olarak hastalık olmaktan çıkarıldı. 19. YY başından itibaren bu konuda yapılan akademik çalışmalar bir yandan manipüle edilmiş, bir yandan da mevcut bilimsel yöntemlerle bir sonuca ulaşılamamıştır. 1980’den sonra gen, karaciğer fonksiyonları, genetik taramalar ve beyin kimyası üzerindeki çalışmalardan da bir sonuç alınamamıştır. 

Ancak yine de “Cinsel Yönelik, deneyim ve tercih olarak tanımlanan 3 merhaleden oluşan süreç yaygın bir şekilde psikiyatristler arasında kullanılmaktadır.   

“Cinsel kimlikler” tartışmasını, çoğul olarak boşuna başlatmadılar. Queer bu çevreleri aşağılamak için kullanılırken bugün onların kendilerini tanımlamak için kullandıkları bir sıfat haline geldi. 

Zaten “Velev ki İbn.yiz”, ya da “Velev ki Oros..yuz / Fahişeyiz” diye de artık pankart taşıyabiliyorlar. “Queer” de “Velev ki..” dizisinin İngilizce versiyonu aslında.

Eskiden cinsiyet doğuştan belli olur ve o şekilde kayda geçerdi. Bugün doğumdan önce de cinsiyet tesbit edilebiliyor, ancak gelinen noktada bu durum çok ileri yaşlarda da kayıt altına alınabiliyor bugün. 

GENDER tanımı bu anlamda bunlara hukuki koruma, meşruiyet ötesinde bir pozitif ayırımcılık da sağlıyor. Bu Queer’lerdoğuştan gelen, “Vehbi” cinsiyeti, dayatılan bir cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim olarak tanımlanıyor. 

Çocuğunuza giydirdiğiniz elbise, arkadaşlık oyun ve oyuncakların onların cinsel kimliğinin şekillenmesine yönelik sosyal bir baskı oluşturduğunu iddia ediyorlar. 

Onlara göre çocuklar serbest bırakılmalı, yönelimlerini deneyimle şekillendirerek bir tercihte bulunmalılar. Bunu reddeden ailelerden çocukları alınabilmeli, çocukları 14 yaşında itibaren eğitim yoluyla “bilinçlendirilmeli”(!).

Ailenin biyolojik cinsiyeti savunması “Normalleştirmek üzere şartlandırtmak” şeklinde anlaşılıyor ve bunun din, ahlak ve gelenekle ilişkili olduğu savunuluyor. Onun için çocuğun önce “din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetinden bağımsız” bir BİREY olarak tanımlanması gerekiyor. 

Bu çevrelere göre “Cinsellikte günah, ayıp, normal, anormal kabulleri olmamalıdır. Bunlar toplumsal olgulardır.” 

BİREY kendinin ne olduğu ve olacağı konusunda kendisi karar vermelidir. Gerektiğinde bu değişken ve akışkan da olabilir. 

Bu çevreler çocuğu,devlet eliyle aile ve toplumun baskısına karşı korunması gerektiği iddiasındadırlar. 

Bu konuda eğitim ve yargı ile Belediyelerin ve STK’ların etkin bir rol üstlenmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Bu aslında AİLESİZ TOPLUM projesinin bir parçası olarak öne çıkmaktadır. 

Bu gibi durumlarda BİREY’in cerrahi operasyon ya da kıyafet, hal ve hareketleri ile farklılaşması aşamasında aile, akraba baskısı ciddi hukuki sorunlara ve travmalara sebeb olmaktadır. 

“Cinsiyet disforisi” şeklinde tanımlanan soruna göre “Bedensel kimliği” interseks şeklinde tanımlanabilmektedir. 

Cinsiyet kimliği” örneğinde mesela bir erkek “kendi bedeni içine hapsolmuş bir kadın”dan söz edebiliyor. Bir kadın da kendi içinde gizlenmiş bir erkek olduğunu düşünmeye başlayabiliyor. 

Dayatılan cinsel rol kimliği arayışı sürecinde aile ve sosyal çevre ile çatışma kaçınılmazdır. 

Bu çatışma sürecinde kriminal olaylar ya da intihar ya da akıl hastalıkları risk katsayısı yüksek seviyelere çıkabilir. 

Dayatılmak istenilen anlayışta, BİREY’in cinsel yönelimi hemcinsine de olabilir. Çoklu ve değişken bir sorun da yaşanabilir.

Biz bu tartışmaların içine durduk yerde düşmedik. İtildik, çekildik. Din ciddi anlamda zaafa uğradı. Dinin akaidden başlayarak, ahlak ve muamelat boyutu geriledi ve din, bir kültürel aidiyete, ritüel, seremoni ve ikonalara indirgendi. Hayatın laikleştirilmesi, sekülerleştirilmesi de bunda etkili oldu. Servet, iktidar ilişkileri hem kişiyi, hem de cemaatin savrulmasına sebeb oldu. 

Nüfus cüzdanlarındaki değişikliği, nüfus kimlik kartlarının renginin, boyutlarının, şeklinin değişmesinin hayatımızı bu denli değiştirmesi beklenmiyordu. Anne-baba adları, din, mezhep kayıtlarının kimliklerden silinmesinin ardından toplumsal cinsiyet kimliğini ifade eden GENDER’i de AB uyum programı çerçevesinde alnımıza çaktılar. 

Bu konuda çözüm için nereden başlamalıyız? Önce def-i mazarrat, celb-i menafiden evladır

Ülkemizin CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, Lanzarote belasından bir an önce kurtulması gerek. Bu konuda gerekirse referanduma gidilmeli. Eğitim ve yargıda ciddi değişiklikler şart.  Bu süreçte aileden başlayarak Diyanet, STK’lar, herkes seferber olmalı. Belediyelere sorumluluk yüklenmeli. 

Buraya nasıl geldik, şimdi ne yapmalıyız, gelecek içinde ideal ailenin nasıl olması gerektiği konusunda çalışmalar yapmalıyız. 

Bir anda düşmedik bu çukura, bir anda da kurtulamayacağız. 

Yediklerimize, içtiklerimize, çocukların oynadıkları oyunlara dikkat edelim. Daha söylenecek çok şey var. Aileler çocuklarına sahip çıksın. Çocuğumu İmam-Hatibe, İlahiyata gönderdim rahatlığı içinde olmasınlar. 

Bakın bu “Onur yürüyüşü” dedikleri yasaların pozitif ayırımcılık emrettiği onursuzluğa destek verecek gençlerin bir kısmının bizim “dindar nesil”in çocukları arasından çıkarsa bu size sürpriz gelmesin.  Biz uyurken, Tv’den magazinleştirilmiş din, Tv’den magazinleştirilmiş tarih öğrenirken çaldı birileri çocuklarınızı. Onlar Tv’lerdeki Reality Show’lar, yarışma programları, diziler ve moda akımların peşinden gidiyorlardı. Ramazan programlarının bile direklerarası eğlencelerine döndürüldüğünü fark etmedik bile. Hatta bu din, haram para ile servetlerini artıran, haketmedikleri makanmlarda oturanların hoşuna bile gitti. İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başladık. Sistem kendi “Hoca”larını üretti. Bu konuya yine döneceğim. 

Selâm ve dua ile.

Abdurrahman Dilipak İletişim: [email protected]


YORUMLAR

  • 0 Yorum