Fikri çölleşme

Türkiye’de fikir dünyasındaki çölleşme yeni değil. 12 Eylül darbesinden sonra yaşanan gelişmelere bakmak yeter. Ancak yozlaşma, yine de kendi karşıtını yaratabilmişti. Bugün bundan yoksunuz.

Fikri çölleşme
02 Kasım 2019 - 12:17 - Güncelleme: 03 Kasım 2019 - 11:26
Bugünkü iktidar bu alana dair özel bir strateji izliyor. İktidar, fikri açıdan önderliği eline almak için özel çaba sarf etti; başaramadı. Bu olmayınca, karşıt fikirlerin ifade ve yayılma alanlarını kesmeyi, gündemi belirlemeyi tercih etti. Özellikle medyada bunu başarmış görünüyor.

Türkiye’nin en köklü gazeteleri bu vesileyle adım adım iktidar medyasına dönüştürüldü. Doğrusu, medyada holdingler, tekeller düzeni kurulduğundan beri bu özgürlükler zaten adım adım tasfiye edilmişti. Ama en sonunda bir siyasal tekel geldi ve bu tekellerin medyasını ele geçirdi. İktidarla yakın çıkar ilişkisine giren sermaye sahipleriyse, iktidarın varlığını sürdürmesi için yönetme görevlerini dönüşümlü olarak üstlenmeyi kabul etti. Bazı gazeteler kapandı; bazıları da satılmaz, okunmaz hale geldi. Oysa zaten sorun düşük tiraj değildi; amaç bu gazetelerin içinin boşaltılmasıydı. Fikirsizleştirme, halkı habersiz bırakma ve gerçek gündemden uzaklaştırma hedefleri birlikte yürüyordu. Tek tip “gazetecilik”, “tek tip manşet” devrinde çatlak ses çıkmasın, çıkıyorsa da görülmesin. Yeterliydi.

Böylece iktidarın en kırılgan devrinde, halkın gerçeklere ulaşmasının yolları büyük oranda kapatılmış oldu. Kalan az sayıdaki gazete, internet portalı, TV kanalı da oluşan bu yeni boşluğu, çoğu zaman çok zor şartlarda, büyük emekle ama genelde de iktidar-muhalefet zıtlığına oturarak kuşatmaya çalışıyor. Sosyal medya ise, iki saat önce herkesin hararetle yorumladığı bir konuyu izleyicilerine unutturan gündem inşası bolluğuyla, ana meseleleri çoğu zaman görünmez kılıyor. Bu sıkışmadan çıkmak; geniş kesimlere ulaşmanın yollarını bulmak gerekiyor.

Hürriyet

Son olarak Hürriyet gazetesinde yaşanan işten çıkarma dalgası da anlattığım seyir ile uyumlu. Çoğunluğu sendikalı gazetecilerin evlerine gönderilen tebligatlarla işten çıkarılması süreci, medyada yaşanan büyük dönüşümün uzantısı.

Diyebilirsiniz ki, “Bu gazeteler okunmuyor. Ne etkisi olabilir ki?” Haklısınız, ancak sorun gazetelerin okunmamasından öte. Gazeteler, fikirlerin tartışıldığı, polemiklerin yürütülebildiği alanlar yok oldukça; fikirler ve çözümler de yazılamıyor, konuşulmuyor. Oysa Türkiye’nin birikmiş, büyüyen sorunları var. Basının adım adım yok edilmesi, iktidar elinde tekelleştirilmesi, bu büyük sorunların konuşulmasını, çözüme kavuşturulmasını, önerilerin kamuoyu ile birlikte tartışılmasını da imkânsız hale getiriyor. Halbuki basın özgürlüğü, gazetecileri hapse atmamak değildir yalnızca. Basın özgürlüğü, halkın haber alma, kanaat oluşturma hakkının da korunmasıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün de bu nedenle en önemli tamamlayıcısıdır. Aydınlanmacı düşünürlerin tarih boyunca düşünce özgürlüğü ile basın özgürlüğünü hep birlikte anmaları boşa mıydı? Her iki özgürlük, aydın ile halk arasındaki iletişimin korunmasını, bağların pekiştirilmesini sağlamak için de önemlidir.

Kaldı ki on dokuzuncu yüzyıldan beri çağdaşlaşma ve özgürlük mücadelemizde hep baş yeri tuttu gazeteler, yayınlar. Dergilerle halka ulaşmaya çalıştık; gazetelerle hürriyet bilincini yaygınlaştırdık. En yasaklı dönemlerde, sansürlü Abdülhamit günlerinde bile vatan ve hürriyet aşkının baltalanmasını önleyen tam da bu mücadele bilinciydi. Yani sansür yeni değil, gazetelerin Saray’dan kontrolü hiç yeni değil. Aydınımız, fikir insanımız hep sınandı bu baskılarla, yasaklarla, sürgün ve ölümlerle.

Şimdi fikir dünyamızdaki çölleşmeye bakınca, on dokuzuncu yüzyıldaki baskı dönemlerinden daha kötü durumda olduğumuzu söyleyerek başlamak gerektiğini düşünüyorum. Yüzleşmek, kabullenmek, değiştirmeye başlamak için zorunlu. Sadece, “halkımız okumuyor” demek yetersiz.

Yapılacaklar zor ama belli. Medyadaki holding ve iktidar tekelleşmesine karşı, teslim olmayan gazeteleri, haber portallarını güçlendireceğiz. Yazılarımızı, haberlerimizi halkın hayatına dokunan, gerçekçi çözümlerle daha fazla besleyeceğiz. Uygulanması için kendi kılımızı kıpırdatmadığımız hiçbir öneriyi, başkalarının önüne çare diye sunmayacağız. Karşıtlık zeminine, tribün coşturmaya hapsolmayacağız. Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması için ortak mücadele alanları yaratacağız. Kültürel alanı canlandıracak yeni araçlar bulacağız. Bulmalıyız.

Fikirler yoksa, sadece karşıtlık vardır çünkü. Karşıtlıksa Türkiye’nin büyük ve birikmiş sorunlarını çözmeye yetmiyor.

Cumhuriyet 
Deniz Yıldırım

YORUMLAR

  • 0 Yorum