Bülent Pelit

Bülent Pelit

Yeşilcam Anı
[email protected]

ACI HAYAT

06 Mayıs 2019 - 11:40

2003 yılı kasımı Türk sinemasının kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz, Kültür Bakanlığı ve Beyoğlu Belediyesi ciddi kesenin ağzını açmış, The Marmara oteli kiralanmış, görkemli bir gece yapılıyor, bende Film yönetmenleri derneğinin, yönetiminde olduğum için, ulusal sinema platformu bünyesinde tertip komisyonunda görevliyim. Hummalı bir çalışma sonu bütün hazırlıklar bittiğinde The marmara oteline diğer komite üyeleri ile birlikte intikal ettik. Bir aksaklık olmasın diye koşturuyoruz, Kültür bakanı da gelecek, o zaman bakan Erkan Mumcu.

Komite üyelerinden bazılarının en büyük endişesi Yeşilçam'ın ayak takımlarının da duyup gelmeleri, aralarında konuşuyorlar, benimle de paylaştılar bir süre sonra. Fazla ilgilenmedim söyledikleriyle, davetliler gelmeye başladı. Az sonra korktukları olay oldu ve eski prodüksiyon amirlerinden biri üstünde boğazlı bir kazak, kadife pantolon, soluk bir montla içeri girdi, etrafına bakındı kimse sahip çıkmıyor tabi, içeri de giremiyor, uzaktan beni fark etti bana el salladı. Ben de yürüdüm yanına, hoş geldin dedim,” ya davet edilmedim ama duydum geldim, adaşım gelecekmiş onu görmem lazım, proje alacağım, durumum kötü geçmişte bir dostluğumuz var, geçen bir toplantıda beni sormuş”, sonradan ekledi “proje çıkarsa seninle çalışacağım”, abi boş ver sen dedim gerek yok kafana göre, o sırada komitede birlikte çalıştığımız ablamız uzaktan bana el kol hareketleri baktım beni çağırıyor, bekle dedim arkadaşa, ben yanına yürüdüm, gider gitmez kükredi, bu kıyafetle nasıl gelir, hemen dışarı at onu, bakın dedim ben bir Yeşilçam insanını hiç bir yerden kovamam, hele Türk sinemasının kuruluş yılında asla, öyle bir tasarrufunuz varsa kendiniz söyleyin, ben böyle bir vebale girmem dedim, sinirlendi uzaklaştı yanımdan, ben arkadaşın yanına gittim, sorun yok sen sinemanın insanısın geç dedim, yanaklarımdan öptü, içeri girdi kalabalığa karıştı, zaten birçok tanıdığı vardı, onların arasında kaynadı gitti, bir süre sonra Beyoğlunda izbe bir binada yangın haberi duyduk, eski Yeşilçam sokakta.

Ve bu sinema emekçisi yanarak öldü. Ne zaman Türk Sinemasının Kuruluş yıl dönümü yaklaşsa bu olay aklıma gelir ve içim ziyadesiyle acır.

Türk sinemasında hatırlanmayan, unutulmuş trajik bir olay yaşanır 1994 yılı sonunda. Yolların buzlu ve kaygan olduğu bir günde Edirne'ye film çekimi için çıkan ekibin aracı yolda otobanda arızalanır, ekip minibüsten iner, aniden onlara doğru kayarak gelmekte olan bir tır fark edilir. Tır onları biçecek şekilde yol alırken, renkli kişiliği ile tanınan, limon lafına bile tiki olan setçi Şenol paniklenir, Tır üstümüze geliyor, aşağı atlayalım kurtaralım kendimizi der, onun bu paniğine kameraman Ahmet Gürkonak'ta katılır, ikili kendilerini oldukça yüksek olan viyadükten aşağı bırakırlar ve oracıkta can verirler. Tır minibüse yakın düzelir ve aracı teğet geçerek yoluna devam eder, ekip tekrar toparlanıp arabaya binerken, bir sessizlik fark ederler, en çok konuşan Şenol'un sesi çıkmamaktadır. Bakarlar Şenol yok, daha sonra setin en sessizi Ahmet Gürkonağında olmadığını fark ederler. Aranırlar ortalıkta yokturlar, ekip olayın vahametini anlar, hemen minibüsten bir lamba indirilir ve viyadüğe doğru tutarlar, iki sinema emekçisi cansız yatmaktadır.

Konusu açıldığında babam, hayatı boyunca içini en çok kanatan olaylardan birinin Suphi Kaner olduğunu söylerdi ve çok yanardı intihar etmesine. Yeşilçam içinde iyi bir dostlukları varmış o yıllarda, sokak küçük herkes birbirini tanıyor tabi. İntihar etmeden birkaç ay önce babamın yazıhanesine geliyor Suphi Kaner, soğuk bir ocak ayının akşamüstü vakti, ramazan ayınında ortaları. Babam bir taraftan sipariş edilmiş senaryoları yetiştirmeye çalışırken, bir taraftan iftar hazırlığı yapıyor, karavana kaynıyor, yanında iki üç çalışanı var ve birkaç Yeşilçam emekçisi de iftar vakti gelip orucunu açıyor. Suphi Kaner, moralsiz bir şekilde oturuyor, babam aç olduğunu hissediyor, yemek yersin değil mi diye teklif ediyor. Ama ben oruç tutmuyorum diye cevaplıyor Suphi Kaner.

Babam ne fark eder diyor ve beş dakika ben geliyorum diye çıkıyor şirketten. Köşe tekel bayisinden bir şişe şarap alıp getiriyor, Suphi Kaner'e uzatıyor, ya nasıl olur Hidayet ben iftar sofrasında nasıl şarap içebilirim diyor, babamda nasıl olsa buradan çıkınca içmeyecek misin ne fark eder, ha iftar sofrasında, ha sokakta, ha evde. Hem dışarı soğuk sokakta içersen bir de hasta olursun. Suphi Kaner boynuna sarılıyor hüngür hüngür ağlıyor. İşte Yeşilçam insanları birbirlerine karşı böyle hoşgörü sahibi idiler. Suphi Kaner'i boykot ettirip intihar etmesine sebep olan yapımcı Nevzat Pesen, birkaç yıl sonra aynı yolla kendisi hayatına son vermişti. Tüm Yeşilçam kahırdaşlarına selam olsun.

YORUMLAR

  • 0 Yorum