Bülent Pelit

Bülent Pelit

Yeşilcam Anı
[email protected]

SÜRGÜN BİR CİHANGİRLİNİN GÖZÜNDEN YENİ İSTANBUL

03 Haziran 2019 - 10:37

Beyoğlu semtini merkez kabul etmiş Türk sinemasının çalışanları ikamet etmek içinde yakın yerleri tercih etmişler


Ulaşım şartlarının çok elverişli olmadığı dönemlerde Cihangir, Taksim, Kurtuluş, Feriköy, Elmadağ, Harbiye, Şişli Nişantaşı, Aksaray, Dolapdere, Kasımpaşa gibi yerlerde oturmuşlar, setlerine on beş yirmi dakika da ulaşabilme adına. Biz de Cihangir çocuğu olarak doğmuşuz, diğer birçok sinemacının evlatları gibi. Tabi ki çoğu kiracı. Kiralar öyle uçuk değil, makul. Ona rağmen istikrarsız bir piyasada çalıştıklarından sıkça sıkıntı yaşamışlar. Öyle çok fatura adeti de yok, elektrik, su, hava gazı.

Telefon falan hak getire zaten. Yüz evden birinde ya var ya yok. Yıllar geçtikçe Cihangir ve çevresi değerlendi, zaten zar zor geçinen sinemacılar o semtlerin aşırı pahalı olması sebebiyle barınamaz oldular. Beş yüz lira etmeyecek evlere, üç dört bin lira kira verenler çıktı. Sağa sola savruldu orada ikamet eden sinemacılar, ya da ayırdıkları gibi Yeşilçamcılar. Evet dağıldılar artık, yavaş yavaşta yok oluyoruz. Topraklarımızdan sürüldük, tıpkı Sulukule’den yollanan Romanlar gibi. Belki yakın bir tarihti ama o tarihte yok oldu.

Geçen yıl bir geceliğine Beyoğlu'nda konaklamam gerekti. İmam Adnan sokakta eskiden altı gece kulübü üstü kumarhane olan bir mekanı otele devşirmişler, yirmi beş yıl öncesinde orada gündüzleri illegal at yarışı oynatılırdı, dayımdan sebep mekan sahiplerini çok eskilerden tanırdım, gayrimeşru adamlardı ama adaletli insanlardı, çakallıkları yoktu, kalabalık bir aileydiler, onlarında izi kalmamış, nerede oldukları belli değil, başkaları konmuşlar mekanlara. Ortalık Arap, Afrikalı ve Kuzey Irak'tan kaçanlara kalmış. İstihdam edilenler bile onlar, eski sarhoş, deli hiç bir şey kalmamış. Arandım bulamadım. Yeşilçam sokağına girdim, sinyalcileri bile yoktu ortada, boşuna dolandım durdum, Sivoriyi gördüm selam verdim, kafası iyi idi, hayranlarından biri sandı, kaçar gibi uzaklaştı benden. Sırıtarak yaklaşan pezevenkler vardı onlarda yok olmuş yerini Arap kadınları pazarlamaya çalışan Suriyeli muhabbet tellalları doldurmuş, insan delisini, gayrimeşrusunu, sarhoşunu, pezevengini arar mı? Ben aradım, onları bile yok etmişler. Artık Beyoğlu, Taksim, Cihangir bizim değil, oralardan sürülen sadece biz değilmişiz, meğersem bir kültür kaybolmuş gitmiş, geçmiş olsun.

Bir an önce Harem’e geçip, oradan otobüse binip yol alayım dedim. Saat 23.30 du, bulduğum bilet 00.30 haliyle biraz oyalanmam gerekti. Tam bu sırada asker yolluyorlar. Tuhaf aksesuarları olan doğan görünümlü bir şahin araba sürekli otobüslerin yanaştığı peronda patinaj çekiyor, oldukça kalabalık bir güruh toplanmış, asker ve askerlere tezahürat yapıyor. Tekbirler, peşinden İstiklal marşı, ama benim arada hep yüreğim ağzımda, o hilkat garibesi araba sürekli patinaja devam ediyor, asker konvoyundan ilgisiz bir kaç kişi ezilme tehlikesi geçirdi ama beyler tınmıyor bile, bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Nöbetçi polisi gördüm ona söyledim uyarın diye, duymazlıktan geldi. Otobüs kalkacak kalkamıyor, şoför kornaya bastı, asker havaya atılma faslı başlamıştı, kimse umursamadı bile, şoför hadi binin yoksa kalkıyoruz diye seslendi, az önce tekbir getirenler, hep bir ağızdan tempolu bir şekilde "şoför ne oluyor götün başın oynuyor" diye bağırmaya başladılar. Adam çaresiz kafasını kapıdan çekip, şoför mahalline oturdu. Yolcular sabırsız araç kalkmıyor, milliyetçi sloganlara geçtiler peşinden yolcu etmeye gelenler. Neyse ki asker gruptan sıyrıldı, otobüse bindi, kankaları gözyaşı içinde boynuna atlıyor, o da başladı ağlamaya, kırk kişilik otobüsün içine yüz elli kişi doldular. İçinde çocuklar ciyak ciyak ağlıyor, ben elli metre ötedeyim sesleri bana kadar geliyor.

Otobüs bir an karıştı, gençlerden biri, koltuktan oturan bir adama daldı, neyse ki arkadaşları ayırdı, otobüs boşaldı yolcularıyla kaldı ve hareket etti, kaos gibi bir yirmi dakikada kendi askerliğim aklıma geldi, anneme dedim," veda evden otobüse kadar gelmek yok", ık mık etti, yok dedim böyle olacak, çantamı aldım çıktım yürüdüm Taksime varanın otobüsüne, yanımda iki üç kişi vardı. Şimdi dedim bu gençler otobüslerde yaşlılara, çocuklulara, hamilelere yer vermeyen elindeki telefonla ya da kulağına taktığı cımtastak müzikle derinlere dalmış gibi yapan nesil, ulan bu vatan sizin bekçiliğinize kaldıysa yanalım daha iyi yazıklar olsun bize ve sizi mal gibi yetiştirip, pervasızca aramızda dolaşmanızı sağlayan ailelerinize. Batsın bu dünya. Yolcular sabırsız araç kalkmıyor, milliyetçi sloganlara geçtiler peşinden yolcu etmeye gelenler. Neyse ki asker gruptan sıyrıldı, otobüse bindi, kankaları gözyaşı içinde boynuna atlıyor, o da başladı ağlamaya, kırk kişilik otobüsün içine yüz elli kişi doldular. İçinde çocuklar ciyak ciyak ağlıyor, ben elli metre ötedeyim sesleri bana kadar geliyor. Otobüs bir an karıştı, gençlerden biri, koltuktan oturan bir adama daldı, neyse ki arkadaşları ayırdı, otobüs boşaldı yolcularıyla kaldı ve hareket etti, kaos gibi bir yirmi dakikada kendi askerliğim aklıma geldi, anneme dedim," veda evden otobüse kadar gelmek yok", ık mık etti, yok dedim böyle olacak, çantamı aldım çıktım yürüdüm Taksime varanın otobüsüne, yanımda iki üç kişi vardı. Şimdi dedim bu gençler otobüslerde yaşlılara, çocuklulara, hamilelere yer vermeyen elindeki telefonla ya da kulağına taktığı cımtastak müzikle derinlere dalmış gibi yapan nesil, ulan bu vatan sizin bekçiliğinize kaldıysa yanalım daha iyi yazıklar olsun bize ve sizi mal gibi yetiştirip, pervasızca aramızda dolaşmanızı sağlayan ailelerinize. Batsın bu dünya.

YORUMLAR

  • 0 Yorum