Bülent Pelit

Bülent Pelit

Yeşilcam Anı
[email protected]

SET VE DİSİPLİN

29 Mayıs 2019 - 23:41

Filmlerinin afişlerine, “Bu filmin tamamı peşin para ile çekilmiştir” diye yazan, garip prensipleri olan bir yapımcıymış Cemil Uyanık. Eyüp semtinde yazlık sinema bahçesi sahibiyken atılmış yapımcılığa. Bakmış güzel para var, ticari projelere yönelmiş. Yaptığı bazı filmler gerçekten büyük ilgi görmüş, döneminin hasılat rekorlarını kırmış. Bu yapımcımızın oyuncu, teknik ekip vs. sözleşmelerini babam hazırlarmış. Özellikle koyduğu bir madde aklıma geldikçe sesli güldürürdü beni. “Film içinde aşk yaşanmayacak, en ufak bir yakınlık olmayacak, hele cinsel münasebet asla” Set ilişkilerinden ağzı yanan Cemil Uyanık böyle bir tedbire gitmiş ve uyulmaması durumunda ağır cezai yaptırımlar koymuş sözleşmelere. Gerçekten de setler, istismara oldukça müsait ortamlar sunuyor insanoğluna. Ve bazı setlerde oluşan başıbozukluğun birçoğunun temelinde, bu gibi ilişki peşinde koşmaları yatıyor çalışanların. Bundan sebep özellikle teknik ekip genelde erkeklerden oluşturulurdu geçmiş tarihlerde. Karavan falan hak getire olduğu için, dış çekimlerde kadın oyuncu, üstünü değişecek olursa, herhangi bir ailenin rastgele kapısı çalınması için bir kız asistan alınırdı bazen. Mutaassıp bir memlekette işler nasıl yürüyecekse o racona uyarlardı. Jeneriklere bakacak olursak, kostüm, sanat, makyaj gibi alanlarda bile erkek istihdam edilmiş yıllarca. Ya da erkek egemen ortamda sırıtmayacak kadınlar tercih edilmiş. Dişiliği ön planda kadınlar teknik ekiplerde tercih edilmemiş. Tabi bunda iyi kötü bir aile yapısına sahip yönetmenlerin, kıskanç hatunları da etkili olmuş. Kocasına kadın asistan aldırmayan en az beş yönetmen eşi tanıdım. Eve geç gitmek için, sürekli gece sahnesi uyduran ekibini bezdiren yönetmen ağabeylerimizin efsaneleri söylenir hep sağda solda. Çünkü bir yönetmen için, en muhteşem hayat settir.

Tabi ki filmlerde kadın oyuncular olurdu, zaten onlara set çalışanlarının ulaşma şansı yoktu, erkek oyuncularda dedikodudan korkup kolay kolay o toplara girmezdi. Kıskanç bir yapımcının kara listesine girmek, küçük olan piyasada gelecek için tehlike arz ederdi. Tabi yine hangi ortam olursa olsun yüzlerce aşk yaşanmıştır Yeşilçamda. Ne de olsa gönül ferman dinlemez. İstanbul dışı çekimlerde, akıllı yapımcılar prodüksiyon giderlerine ekibe “genelev” bütçesi eklerdi. Paydostan sonra bütün ekip, filmin servis aracı ile kerhaneye götürülür, sonra hamam, ertesi günler için moral depolanırdı. Bu işlerde denge unsuru prodüksiyon amirleriydi, ekibin nabzını onlar tutardı.

Şimdiler de oldukça kalabalık ekipler kuruluyor, sosyal medya ve telefon ile her eleman potansiyel zampara. Kadın, erkek fark etmiyor. Geçen çektiğim filmde yapımcı, bir prodüksiyon görevlisi belirledi, beyzade kendini hemen “uygulayıcı yapımcı” ilan etti. Hemen kendine kız bir yardımcı aldı, artık sevgilisini mi yardımcı aldı, yardımcısını mı sevgili yaptı, o tarafını bilemeyeceğim. Ama sevgili kardeşimiz gaz kesmedi, sete gelen yardımcı oyunculardan ikisini daha kapattı. Bu sefer prodüksiyon yardımcısı olarak aldığı kız, yeni kızları kıskandı ve sette çıngar çıktı. Sen filmini çekip bitirmeye çalışıyorsun, öte tarafta milletin aklı başka yerde. Hep aklıma Cemil Uyanık kanunları geliyor bunları gördükçe. Çekim alanımız bir otel, ultra her şey dahil konsepti bizim ekibimiz içinde geçerli, bin kişilik bir ortamda kontrolde edemiyorsun insanları, aşırı alkol tüketimi masum kalıyor, aşırı bir azgınlık ama sen film çekmeye çalışıyorsun. Bu büyük bir işkence, film kötü olduğunda tek sorumlu filmin yönetmeni çünkü, figürasyon için gelen kadınlar gitmek bilmiyor, bir bakıyorsun gelen yerleşiyor otele. Ses asistanı bir delikanlı nefes alan her kadına yürüyor, prodüksiyona bakan arkadaşla bir kız yüzünden karşı karşıya geliyorlar ve birbirlerini düelloya davet ediyorlar. Eyvah eyvah, mesleğimden utanmaya başlıyorum, ulan diyorum kendi kendime “film mi çekiyoruz, millete mutluluk çubuğu mu oluyoruz”

Yeşilçam’ın iki efsanesi Nuri Alço ve Coşkun Göğen’de sette oyuncu olarak, adamların adı çıkmış, onların filmlerde canlandırdığı karakteri etrafımızda uygulayanlar cirit atıyor.

Sabah kahvaltısında Nuri ağabey yanıma geliyor, “Bülent, şu odadaki şuraya girdi, şu şuraya, bu buraya” saymakla bitmiyor, Otelin en üst katına konuşlanmış Nuri ağabey koridor balkonlarından bir kartal gibi gözlemliyor ortalığı. Bir gece saat üç yandaki odadan inanılmaz gürültüler geliyor, tabi otelde müşteriler de olduğu için, kapıyı direkt çalamıyorum, resepsiyona gidip, oda numarasını söylüyorum, resepsiyonist sizin kostüm odanız diyor. Ben de odanın önüne gidiyorum, inanılmaz bir gürültü, ben diyeyim yirmi kişi siz deyin otuz kişi, kapıyı çalıyorum, ekipten biri sadece kellesini uzatıyor, diyorum uyuyamıyorum, doğum günü kutluyoruz hemen kesiyoruz hocam diyor, sabah yedi de set var ama kimsenin umurunda değil. Küfür etsem içeri dalsam bir türlü, dalmasam bir türlü, ya sabır çekip giriyorum tekrar odama.

Yapacak çok şey var, diyorum işi bitirelim yeter. Sonra öğreniyorum prodüksiyona bakan gencin bir organizasyonuymuş, imam, cemaat ilişkisi.

Yine bir akşam paydosta filmin ana karakterlerinden biri yanında kızla geliyor, bana yeni sevgilim diye takdim ediyor birini, kız taş çatlasa on sekiz yaşında, adam neredeyse kırk yaş büyük bakıyorum,” küfür edeyim, iki tokat atayım” diyorum ama kahretsin diyoruz iş bitsin. Ne güzel hayırlı olsun diyorum. Buna başrol film çekeceğim diyor, Alpacinonun bir filminden sahneyi prova etmişler ikisi oynuyor karşımda, diyorum “Allahım aklıma mukayyet ol”. Birbirine evlenme teklif edenler, film setini bin bir gece masalı görenler, insanların gözünün içine baka baka, her türlü hadsizliği yapanlar, ne ararsan var. Ve bu mesleğe devam edeceksem eğer, aklıma mukayyet olmaya çok ihtiyacım var. Bir mesleğin içi bu kadar boşaltılmaz. Tabi ki insanlar sosyalleşecek, robot gibi yaşamayacaklar, boş zamanlarında dilediklerini yapacaklar ancak etrafını yıkarak, dökerek, zarar vererek değil, oyunu kuralına göre oynamak diye bir şey vardır. İşime zarar vereni asla affetmem, affetmeyeceğim.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum